29 Temmuz 2013 Pazartesi

sen oku kelimeleri

Sabah 6 buçukta kalkıp işe gideceğim, ondan önce de bir iki saat sonra 3 gibi sahura kalkabilmeyi umuyorum, belki yarın oruç tutabilirim diye. Ama üst kattakiler yine hayvanat bahçesi tarzında yaşamaya devam ettiklerinden, uyuyamadım, yazıyorum. Elimden başka birşey gelmiyor.
Bir yandan Mabel Matiz çalıyor. Geçen gün twitterda bir arkadaşım bir söz paylaşmıştı, "ölürdün unutmasan". Matiz'i dinlememiştim, şarkıdan da sözden de haberim yoktu. Okudum: ölürdün unutmasan. İki kelime, öylesine iki kelime insanı nasıl böylesine bir şoka sokabilir ki. Ekrana öylece baktım, bir süre. Ne kadar çok şey unuttum. Unutmayı seçtiklerimi kastetmiyorum, elimde olmadan unuttuklarımı düşünüyorum. Hep kötüleri ya da hep iyileri unutmamışım gibi geliyor, bazen fark ediyorum ki çok güzel birşeyi de unutmuşum ya da bazen de çok çok kötü bir şeyi silmişim kafamdan. Kötü olduğunu da bilmiyorum gerçi, tahmin ediyorum. Bir sorgu mekanizması olsa, unutmayı seçmeyeceğim şeyler belki de. Öldürür müydü bilmiyorum unuttuklarım. Unutamadığım, kafamdan bir türlü silemediğim şeylerin öldürdüğünü biliyorum ama.
Ondan önce de Cem Adrian dinliyordum demin. Yine biri paylaşmıştı, "ben seni çok sevdim". Allahım kendime bunu niye yapıyorum. Öncesinde Nagehan'la ikimiz kalmıştık evde Toygar Işıklı diye birinin "hayat gibi" şarkısını dinliyorduk, akşam iftara Özgür ve Yeliz de gelmişti. Onlar acil çıkmak zorunda kalınca, Nagehan'la resimlere baktık, yitip gidenlerden konuşmaya başladık. Her geçen gün daha da şaşırdığım bir gerçek var, hepimiz, her birimiz aynıyız. Sadece biz o şeyi düşünüyoruz ya da sadece biz öyle hissediyoruz diye düşündüğümüz şeyler var ya, işte onları aslında 100 km ötedeki biri de, hemen yanıbaşımızdaki biri de hissedebiliyor, düşünebiliyor. Bazen bir blog yazısında oluyor bu mesela, tıpkı benim beş on sene önce hissettiklerimi hissediyor o yazıyı yazan, okudukça çığlık atasım geliyor, nolur dayan nolur geçeceğine inan diye ekranın içinden uzanıp sarılmak istiyorum. Ve şaşırıyorum bir yandan, aynı şeyleri hissettiğimde ne kadar da yalnız ve anormal hissettiğime. Oysa hiç de anormal değilmişim, aynıymışım sadece. Şarkılardan medet umuyormuşuz hep birlikte, şarkılarla derdimizi anlatmaya çalışıyormuşuz, şarkılarla, sessizliklerle, yutkunmalarla belli etmeye çalışıyormuşuz anlatamadıklarımızı. Nolur beni duy demenin yolu hepimiz için aynıymış. Aynı saçma hareketleri yapıyormuşuz, aynı duraksamaları yaşıyormuşuz bir fotoğraf karşısında.
Duraksamanın ardından gelen düşünülmüş tepkilerimizde farklılıklar varmış sadece, düşündüğümüz için. "E peki çok sevsen, sen seviyor olsan da mı yapmazsın demezsin?" Demem, nefes aldığım sürece dönüp de "nolur" demem. Siz gurur diyorsunuz belki, ben korkaklık. Olsun, aynıyız. Hepimiz ölürdük unutmasak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...