20 Nisan 2013 Cumartesi

uçmalı rüyalar


Hemen hemen herkes rüyasında uçtuğunu görüyormuş. Öyle bilimsel bir araştırma sonucu değil bu, sosyal bir edinim. Şuraya çıksanız kim uçtu rüyasında deseniz herkes en azından bir kere olsun böyle bir deneyim yaşadığını söyleyecektir. Zaten rüya tabirleri kitapları, siteleri falan neredeyse en çok bununla ilgili yorumlarla dolu. Genelde insanın çok güzel yerlere geleceğine - hani uçmaktan yola çıkarak yükseğe gideceğine - dair yorumlansa da halka arasında daha pis açıklamaları da varmış, şöyle bir googlelayın yeter.
Ben de haliyle normal bir insanım, uçtuğumu kaçtığımı atladığımı falan görebiliyorum rüyalarımda. Bana ilginç gelense araştırdığım kadarıyla nette, benim türümde uçtuğunu gören yok. Yani rüyanızda uçtunuz tamam, ama nasıl uçtunuz? Ben yıllardır hep aynı şekilde uçuyorum mesela. Yürürken veya koşarken bir yerden sonra böyle ağırlığım yokmuşçasına, sanki yere değip değip havalanıyorum. Bir topun sekmesi gibi yere hafifçe temas ettiğim her an daha da yukarı fırlıyorum. Kanadım falan yok, dikey şekilde yerde nasıl yürüyorsam havaya da öyle yükseliyorum. Ama benim uçuşlarımın diğerlerininkinden çok daha kötü bir özelliği var : Korku dolu şeyler oluyorlar.
İnsanlar hep uçtuklarını, mutlu olduklarını, bunun rüyada çok hoş bir his olduğunu ferahladıklarını, kuş gibi özgür olduklarını falan söylüyor rüyalarındaki uçuşlarla ilgili. Ama ben her defasında korkudan ölecek gibi oluyorum rüyamda. İstemsiz havalanıyorum, her yükselişimde yere düşeceğim diye ödüm kopuyor çünkü bir aşağı bir yukarı gidip duruyorum. Yukarı fırladım diyelim, kendimi yukarıya fırlatmak için kasmak, çabalamak zorunda kalıyorum. Yani benimkisi yere çarp-yüksel-çok yükseldiğin için alçalmaya çabala-çok alçalıp yere çarpacak gibi olduğundan yeniden yükselmeye çalış şeklinde bir döngü olarak yüreğimi ağzıma getirmeye devam ediyor. Hep ya çok yükseliyorum ya  çok alçalıyorum. Bir yükseklikte sabit kalamıyorum. En önemlisi, isteyerek havalanmıyorum. Bir hastalık gibi kendimi yerde tutamıyorum. Ben sadece koşmak istiyorum mesela, ama havalanıp duruyorum, allahım bir yere inebilseydim diye uğraşıp duruyorum. Her defasında. Her uçmalı rüyamda.
Geçen hafta da gördüm gene böyle rüya. Yine - rüyalarımın artık klasik mekanı olan - çocukluğum geçtiği lojmandaydım. Apartmanımızın önünde iki yönlü bir yol vardı orada, bu rüyamın dekoru da orasıydı. Benim bir büyüğüm var benimle, annem babam falan değil de sanki böyle onunla yaşadığım bir hala-teyze gibi. Aynı apartmandan birlikte çıktığımız birileri daha var, iki adam. Onlardan biri de diğerinin vasisi- evet vasi, o derece. Erkeklerden genç olanın kim olduğunu söylediğimde bana gülmemenizi rica ediyorum çünkü bilinçaltım bu noktada epey saçmalamış. Bu One Direction diye "boy-band"imiz var ya, oradaki çocuklardan biri, pörtlek gözlü olan değil, işler güçler'deki doktor kadına benzeyen de değil, sarışınla kara olan da değil. Öbürküsü işte adı her neyse (anlatmayı bitireyim hemen bakacağım bir dakika). Çocuğun aklımda kalmış olmasının mantıklı bir açıklaması var, yatmadan hemen önce Gönül'ün paylaştığı klibi izlemiştim (one way or another'ı söylediği one direction'ın).
Neyse işte, ikimizin büyükleri de kayboluyor o arada sahneden. Ben koşuya çıkıyorum tam evden, o dediğim yolun kenarında koşacağım, üstümde spor şortu bile var o kadar azimliyim. Tam o sırada onu görüyorum, bir işler karıştırıyor. Böyle gizli kapaklı, abisine-dayısına-amcasına artık her neyiyse ona söylenmemesini istediği birşeyler yapıyor. Görüyorum ama ne gördüğümü bilmiyorum, o yüzden yanına gidip bak ben gördüm bu hiç iyi birşey değil yapma diyorum. O kadar ukala ki sana ne git başımdan havalarına giriyor. Bak söyleyeceğim abine diyorum. Söyleyemezsin inanmaz diyor. Bak gel buraya deyip çocuğu yakalamaya çalışıyorum, yakalayıp ne yapacaksam. Herhalde temiz bir dayak atma isteğim var, hem de kolundan tutup abisine götürüp itiraf ettireceğim öyle sanıyorum. Ama kaçmaya başlıyor, ben de kovalamaya. Koşmaya başladıktan bir süre sonra da dediğim şekilde uçmaya başlıyorum. Çıldırmak üzereyim bir türlü çocuğu yakalayamadığım gibi bir de başıma bu uçma şeysi musallat oldu diye köpürüp duruyorum. Ama dediğim gibi, bunu bir hastalık olarak görüyorum rüyamda, bir türlü yere inip normal insanlar gibi yürüyemiyorum. Hem de bu sefer, öncekilerden bir miktar farklı olarak havada yüzer gibi yapabiliyorum, ellerimle kulaç atıp ileri gidebiliyorum. Ama ne fayda, yine uçmam üzerinde hiçbir kontrolüm yok.
Sonra sahne değişiyor ve deniz kenarındayız. Geniş, boş bir kumsalda, anılarımdan Samsun'daki kampın kumsalına benzettiğim bir yerdeyiz. Hani mahallece falan pikniğe oraya buraya gidilir ya öyle bir ortammış güya. Çocuk da bizim apartmandan olduğundan orada tabi. Ben gene gıcığım ona, o da bana trip atıyor. Sırrını hala söyleyememiş abisine, o da yapmaya devam etmiş. Birden denizin ortasında boğulmaya başlıyor çocuk, herkes atlayalım kurtaralım nasıl kurtaracağız oraya kadar nasıl yüzeceğiz diye telaş yapmaya başlıyor. Bir curcuna bir kıyamet. Herkes denize koşturuyor. Ben öylece kalakalıyorum. Aklımdan çok net bir şekilde şunlar geçiyor : Gitmeye çalışırsam onu kurtarmaya, uçmaya başlarım gene ve denizin üstüne geldiğimde uçamam düşerim suyun içine, boğulurum. Benim uçuşum sadece karada geçerli, denizin üstüne geldiğimde kendimi görebiliyorum hayalimde, suya düşüyorum. Zaten o anda kumsalda kendimi çok zor yerde tutuyorum, gene havalanacağım tutmasam. O yüzden kıpırdayamıyorum, çocuğun boğulduğunu görüp de hiçbir şey yapmıyorum. Çünkü gidersem ben de boğulacağım.
En son havalanıp da suya düştüğümü gördüğümün hayalleri arasında uyandım. Çocuğu herhalde kurtardılar. Ya da boğuldu, bilemiyorum, ben boğulmasına göz yumdum sonuçta.
Çocuğun adı Liam Payne'miş, kendi de şöyle : 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...