Orta Çağ hep tarihin en merak ettiğim, en ilginç olduğunu düşündüğüm dönemi oldu. İsterseniz romantizm deyin kılıçların, şövalyelerin, kalelerin oluşturduğu o hayali dünyanın kafamda yarattığı; isterseniz tüm eğitim hayatım boyunca II.Dünya Savaşı'yla birlikte tarih içinde en az anlatılan konu olduğundan içimde yarattığı o "lan bunlar kesin birşeyler saklıyor bizden bilerek anlatmıyorlar" dürtüsü deyin. Orta Çağ bana hep yasak elma gibi geldi (hohoy bugün birileri Da Vinci's Demons izlemiş :D ).
Bu yüzden kütüphanedeki "Orta Çağ" kategorisindeki kitapları sırasıyla okumaya başladım. Şimdilik iki tanesini, Muammer Gül'ün "Orta Çağ Avrupa Tarihi"ni ve Jacques Le Goff'un "Avrupa'nın Doğuşu : 400-1500" kitaplarını okudum. Daha doğrusu birini okudum büyük keyifle, diğeri ortalara doğru beynimi sulandırdı.
Muammer Gül'ün yazdığı kitap Bilge Kültür Sanat'tan 2009'da çıkmış, 208 sayfalık gayet açık, net yazılmış bir tarih kitabı. Ders kitabı bir anlamda ama bir History Channel dizisi olarak izlermiş gibi de okunabilir. Genel olarak iki bölüme ayrılmış; Erken Orta Çağ Avrupa Tarihi ile Geç Orta Çağ Avrupa Tarihi. Giriş'te önce bir avrupa coğrafyasını, yani nereye avrupa dediğimizi, havasını suyunu belirttikten sonra orta çağa geçiş sürecini şöyle bir gösteriyor; Roma İmparatorluğu'nun mirasını inceliyoruz. Çünkü zaten orta çağ demek avrupa'da Roma'nın sürüncemede kalan mirasının oradan oraya sürüklenmesi demekmiş onu anlıyoruz. Merovenj ve Karolenj Krallıkları'nı görüyoruz, kuzeyden, güneyden, doğudan gelen halkların avrupayı nasıl etkilediğini ve oluşturduğunu, kilisenin nasıl ortaya çıktığını ve öylesi bir güce dönüştüğünü anlıyoruz.
Jacques Le Goff'un kitabı ise tam olarak bir tarih anlatısı değil. Avrupa birliği birşeyleri için hazırlanmakta olan bir dizinin içerisinde, o konseptte yazılmış. O konseptten kastım kitabın amacının oluşturulmaya çalışılan bir avrupa düşüncesinin geçmişini ve köklerini bilimsel, düzenli bir zemine oturtmak olduğu. Yine o da kronolojik bir anlatı içerisinde gitmiş ama bölümler içerisinde olayları anlatmaktan ziyade düşünceleri anlatıyor. Bir konferans verirmişçesine, dönemin felsefesini tartışıyor bir anlamda.
Doğal olarak Le Goff bana şimdilik fazla geldi. Gül'ün kitabı konuya daha ilk defa dalan benim için sade, güzel, yerinde bir ders kitabı niteliği taşırken Le Goff'un anlattıkları için tüm orta çağı ve olayları, kişileri, krallıkları ve dahası öncesini sonrasını tam anlamıyla öğrenmiş olmam gerektiğini gördüm. Le Goff'un kitabını okudum diyorum ama bu tam anlamıyla bir okuma olmadı bence, kitabın hakkını veremedim şimdilik. Gül'ün orta çağının ise ufak bir eksikliği var gibi geldi, Haçlı Seferleri ile ilgili kısım beni kesmedi. Çok hafif geçilmiş gibiydi ya da ben o kadar doyamadım ki öyle gördüm. Bunun yanında Le Goff'un Haçlı Seferleri'ni anlatışı oldukta doyurucuydu, hatta eğlenceli bile denebilir. Bu seferlerin avrupaya tek katkısının kayısı olduğunu düşündüğünü söylediğinde yerlere düşecektim misal.
Bundan sonrasında Umberto Eco kitaplarını falan daha bilinçli bir şekilde okuyacağım için mutluyum en azından. Hem de kafamdaki o romantik orta çağ hayaline devam edeceğim. Tavsiye ederim, sonuçta hayallerimizde özgürüz, neler olduğunu öğrendikten sonra istersek westeros kurarız kafamızda istersek midlands, hatta middle earth.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder