11 Kasım 2012 Pazar

Bölüm 2 : And if you wait too long, then you'll never see the dawn again

Pazartesi günü hocadan o cevabı alıp, hayatımın sahip olduğu en miniminnacık umudun da yol olup gittiğini gördükten sonra işe dönmek için öğlene kadar vaktim vardı. Ağlayacak bir yerler aradım kampüste, bir kuytu köşe bulup salacaktım. Ama her yerden fırt fırt birileri çıkıp duruyordu. Yürüdüm, yürüdüm, sonunda otobüse binmek zorunda kaldım. Bir türlü tek başıma kalamadığım için ağlayamadım. Bir kere de ağlayamayınca hepten tıkandım, deli deli etrafa bakınmaya başladım. Sinirlendim, çok sinirlendim. Üzüntüm sinire dönüştü. İndim otobüsten, Cepa'ya girdim. Önce oturup kendimi yemeğe boğayım dedim. McDonalds'tan kocaman bir menü aldım, burgeri, patatesi, soğan halkaları, kolası ne buldumsa. Yemeye çalıştım ama beceremedim. Burgeri  bile zor yuttum, çünkü ben mutsuz, üzgün, endişeli, heyecanlı ya da aşırı  mutlu olduğumda hiç birşey yiyemem. İçemem bile. Onca şey masada öylece kaldı, ben onlara baktım onlar bana. Sinirimi yemeklerden çıkarmak istemiştim halbuki, kendimi deli gibi yemeye verecek cezalandıracaktım. Olmadı.
Diğer yolu denedim. Sırf para için ruhumu sattım dedim, sırf param olsun diye işe girdim, kendimi bu mutsuzluğa bu karanlığa mahkum ettim dedim, öyleyse saçayım şu parayı kahrolsun istedim. Girdim d&r'a, aklımda tek bir düşünce: Hiç almayacağım şeyleri alacağım. Boşu boşuna para harcayacağım. Hatta direkt şu vampirli ergenli ne bileyim gossip girl kitapları gibi olanların rafına yönelmek üzere girdim kapısından ama kendime engel olamadım, önce girişteki ucuzluk standına yapıştım. Oradan koparıp kendimi, çok satanlar rafına bakmaya çalıştım. Önce Casual Vacancy'i alayım dedim, Rowling hayatıma anlam katan insanlardan biriydi sonuçta. Ama o tuğla gibi cildin beni mutsuz edeceğini biliyordum, eleştirileri incelemeleri okumuştum. İlerledim, yine popüler şeylere bakındım belki gerçekten paramı çarçur edebileceğim birşeyler bulabilirim diye. Elimde ucuzluk standından aldığım "Taaşşuk'ı Talat ve Fitnat" ile "Koltuk" vardı. Tam Vampir Günlükleri'ne, Vampir Akademisi'ne falan elime uzatmaya çalışıyordum, ben uzatıyordum elime geri geliyordu, ki arkamdan bir gencin görevliye fantastik rafındaki birşeyleri sorduğunu duydum. Sadece bir ufacık tiklenmeye ihtiyacım vardı zaten, hemen döndüm fantastik rafına susuzluğumu gidermeye çalışırcasına yapıştım. Gotik Edebiyat yazıp, birkaç kitabı paketlemişlerdi. O kadar kendimde değildim ve o kadar hayatımdan nefret edişim gözümü bulandırmıştı ki pek bir şey görmüyordum. Sadece gotik edebiyat yazdığını, otranto şatosunu gördüğümü hatırlıyorum. Otranto Şatosu'nu Jane Austen'dan dolayı biliyordum, hep  merak ediyordum ama Türkçe bulabileceğimi hiç düşünmemiştim. Bu paketi de aldım elime. Kollarım dolu, dolanmaya devam ettim. Müzik cdlerine bile baktım, ki hiç orijinal alma adetim yoktur. Netten elde edebildiğim için yıllardır, müzik cdlerine para vermeyi müsriflik sayıyordum. Ama sinirliydim, paraya kızmıştım ya mutlaka bir cd alacağım diye direndim. The Civil Wars'a da kızgındım - konser iptal oldu diye, daha sonra onu da anlatacağım - ama aldım Barton Hallow'u. Filmlere de baktım uzun uzun, ama onca aşık olduğum filmler, oyuncular, hiçbiri ilgimi çekmedi o ruh halinde. Hepsine küfrediyordum içimden. Tam kasaya yönelmiştim ki Box Set'leri gördüm, Indiana Jones seti vardı, hemen onu da attım sepete. Yıllar önce, vcd setini bulmuştum yine d&r'da, evde öyle durur. İçimi acıtıyor çünkü ona bakmak, olamadığım ulaşamadığım şeyleri, hayatı hatırlattığı için. Zaten ölmüştüm uzun süredir, daha fazla canımı acıtsam ne yazardı. Dvd setini de aldım böylece. Kasaya gittim, şu kadar dedi kasiyer, önce bir alışkanlıkla durakladım, nasıl yani o kadar mı tuttu yuh diye. Ama zaten bunun için girmemiş miydim buraya, ödedim hemen. Paradan öcümü, hıncımı almaya yemin etmiştim, ödedim. Eve gelince akşam, ki tüm gün o koca poşetle işe, servise, eve dolanmıştım, baktım aldıklarıma. Gotik Edebiyat paketinin üstünde 100 tl yazıyordu, yazıyormuş yani, görmemişim, fiyatına bile bakmamıştım. Şoka girecektim o kadar sinirli olmasam. Olsa olsa 40-50 liradır diye düşünmüştüm, çünkü içinde kaç kitap olduğuna bile bakmamıştım. 10 tane gotik edebiyat klasiği varmış içinde; Ann Radcliffe'in Sicilya'da Bir Aşk Hikayesi, E.T.A. Hoffman'ın Gece Tabloları, Friedrich de la Motte Fouqué'nin Undine'si, Friedrich Schiller'in Hayaletgören'i, Grazia Deladda'nın Sardinya Efsaneleri, Horace Walpole'un Otranto Şatosu, Richard Marsh'ın Böcek'i, R.L.Stevenson'ın Dr. Jekyll ve Mr. Hyde ve Diğer Fantastik Öyküler'i, Sheridan Lefanu'nun Carmilla'sı ve A.C.Doyle'un Baskerville'nin Köpeği. Benjamin Parzybok'un Koltuk kitabının ise hem dışı hem arka kapağında yazanlar ilgimi çekti, ilk izlenimim bir hollywood gençlik komedisi hissi yarattığı ama tabi daha kapağını kaldırıp okumadım. Taaşşuk'ı Talat ve Fitnat ise tamamen merak sonucu. Ve inek öğrenci köklerimin yaptırdığı bir eylem. Ne olduğunu bilmeden ezberlediğim şeylerin, hayatımın bir kısmın işgal eden şeylerin aslını astarını öğrenme merakı.
Hepsini paketlerinden çıkardım. Raflara yerleştirdim. Duruyorlar. Lanet paradan hıncımı alamadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...