24 Eylül 2012 Pazartesi

Charles Dickens'ın büyük mü büyük umutları ya da ümitleri

İlk defa 1860-61 arasında haftalık olarak yayınlanmış "Great Expectations". Uzun süredir bir Charles Dickens kitabı okumalıyım artık diye dolanıyordum. Sonunda kütüphanede bu 1967 yılından, Nihal Yeğinobalı'nın çevirisiyle Güven Yayınevi'nin bastığı, dışı ciltli, saman rengine dönmüş parçalanmak üzere olan, okurken cildin içinden kucağıma düşüveren, buram buram eski kitap kokan şaheseri bulunca hiç vakit kaybetmedim. Kütüphanede ara ara eskimiş, onlara göre zamanı dolmuş kitapları raflardan kaldırıyorlar. Sonrasında ne yapıyorlar bilmiyorum. Şu ara okumakta olduğum başka bir kitaptaki kütüphaneci karakter öyle kitapları götürüp geri dönüşüm yapan bir yere bıraktıklarını söylüyor ama o kıyamayıp eve götürüyormuş. Ben de kıyamıyorum, bu elimdeki kitabı geri kütüphaneye götürdüğümde büyük ihtimalle eski diye ayrılacaklar arasına konacak. Heba olup gidecek. Bende dursa, ona hakettiği özeni bir ben gösterebilirmişim gibi geliyor. Çok fazla bağlanmamak gerek biliyorum.
Unutulmaz bir gün oldu bu benim için; hayatımda çok büyük değişmeler yaptı çünkü. Ama, zaten herkesin hayatında öyle değil midir? Ömrünüzdeki sayılı günlerden bir tekini yaşanmamış sayalım...kaderinizin akışı kimbilir ne kadar başka olurdu! Bu satırları okurken bir an durun, hayatınızı saran o uzun zinciri düşünün...ister demirden olsun, ister altından, ister dikenden olsun, ister gülden...o sayılı günlerden biri yaşanmayıp da ilk halkası meydana gelmeseydi bu zincir belki de hiç örülmez, hayatınıza hiç dolanmazdı.
(...)
Ben Joe'nun eline sımsıkı sarılmış, yabancının gözüne, terbiye kurallarına sığmayacak şekilde bakarak teşekkür edip parayı aldım. Yabancı adam Joe ile B.Wopsle'ye iyi geceler diledi, bana o kısık nişancı gözüyle şöyle bir baktı. Ama, hayır, bakış değildi bu; daha doğrusu, gözünü ağır ağır kapamıştı. Bazan bir gözü yummak o gözle bakmaktan daha etkili olur.
(...)
Evden kaçıp bir gemici, bir asker olmadımsa bu benim vefalı oluşumdan değildir...Joe'nun vefasıdır. Sıkıldığım halde örs başında canla başla çalıştımsa, alın terinin değerine inandığım için değildir...Joe'nun alın terine verdiği değer, onun inancıydı beni çalıştıran. İyi kalpli, dürüst ruhlu, çalışkan bir tek insanın etkisi çevresine ne derece dağılır bilmem. Yalnız kendi üstümdeki etkiyi biliyorum. Çıraklık devremde herhangi bir iyi davranışım olduysa bunun kökünü, dünyayla barışık, sade bir kişi olan Joe'da aramak gerek...yoksa gözü hep yükseklerde olan, huzursuzluk içinde kıvranan bende değil!
(...)

Dostlarımız gibi olmayı istemek, insanın büyük bir zayıflığıdır. Eğer onlar zenginse, biz de zengin olmayı arzularız. Eğer onlar fakirse, o halde onlar kadar fakir olmanın bir sakıncası yoktur. Aptal olmaktan utanmayız; yalnızca, dostlarımızdan daha fazla aptal olmak utandırabilir bizi. Bu kıyaslama ile alakalıdır.
Bu ayrıca, birbeklenti meselesidir. Sahip olmayı zaten hiç ummadığımız şeyleri özlemeyiz de. Zengin olmayı hiç hayal etmemişsek, fakir olmak bizi hayal kırıklığına uğratamaz.
(...)
Estella ansızın bana doğru döndü. Kızgın değildi ama, son derece ciddi, samimiydi. Gözlerini gözlerime dikerek: "Sana da öyle bakıp güleyim mi istiyorsun?" dedi. "Demek seni de kandırıp aldatayım istiyorsun?"
-"Onu kandırıp aldatıyor musun Estella?"
-"Hem onu, hem de başka birçoklarını. Önüme çıkan herkesi aldatıyorum...senden başka. Hadi Bayan Brandley geliyor, bu lafı keselim artık!"
Ayrıca Joe Gargery'yi Atticus Finch'in yanına, gönlümdeki o en güzel yere yerleştirdim, "Pipçiğim iki gözüm."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...