29 Temmuz 2012 Pazar

süpermen türk olsaydı pelerinini annesi bağlardı

netkitap.com'dan.
Şimdi esasında bu bir kitabın adı. Uzun süredir Sefiller'i okumaya çabaladığımdan arada kütüphaneye atıp kendimi, okumaya devam edebilmek için motivasyon olsun diye böyle en incesinden, en kolay okunabilirinden kitaplar bakıyordum. Gerçi en son geçen hafta başında artık pes ettim, Sefiller'i ikinci cildinin  tam yarısında işaretimi koyup kenara bıraktım. Artık yılbaşına doğru, şöyle bir son hamlemi yapar, bitirmeye çalışırım.
Neyse, ne diyordum? İşte o aralardan birinde almıştım bu kitabı da. Ne olduğunu, nasıl olduğunu, yazarın neci olduğunu hiç bilmeden. Sadece kapağını gördüm, ince oluşu, yazıların azlığı hemen "tamam işte bu" dedirtti, aldım elime. Meğerse pek de geniş bir fenomene rastlamışım. Ahmet Şerif İzgören, ben bu kitaba kadar adını bile duymamış olsam da, bu "kişisel-toplumsal gelişim" alanında konferanslar verir, kitaplar yazarmış.
Kitap da anladığım kadarıyla böyle bir konferansının metninin toplanmış hali gibi birşey. Bölüm bölüm çeşitli durumlara, konulara dair düşüncelerini söylüyor İzgören. Bunları ülkemizde yaşanmış gerçek hikayeleri göstererek anlatıyor. Hani "geçende bir bürokrat şöyle birşey yaptı ama zamanında şurada bilmem kim amca da böyle böyle etmişti, yaa bakın görün hangisi doğru" şeklinde. Bir de inanılmaz derecede konuşuyor kitap. Öyle konuşur gibi anlatım diye geçip durur ya ders kitaplarında, hah tam işte onun gerçek olmuş hali bu kitap.  İzgören tamamen ağzından ne çıkıyorsa, nasıl çıkıyorsa öyle kağıda geçirmiş.
İzgören'in kendisi.resim buradan.
İçeriğine birşey diyecek değilim. Dediklerini, örneklerini ben ve benim gibiler zaten biliyoruz, yaşıyoruz, içindeyiz. Önemli olan bunları bilmesi, anlaması, azıcık vicdan muhakemesi yapması gerekenlerin görmesi, okuması. Ama zaten onlar da böyle iki cümleyi okuyup da insanlıklarını geri kazanacak olsalar en baştan hiç  böyle olmazlardı diye düşünüyorum ben. O yüzden sanırım böyle kitaplar okuyunca sinirleniyorum. Ben niye okuyorum bunları, gitsin onlar okusun diyorum.
İçeriği dışında, kitap okunuyor, hızlıca. Gülümsetiyor belki, benim kadar asabi değilseniz. Hüzünlendirebiliyor da. Ama o kadar samimi geliyor ki, işkilleniyorsunuz. O kadar bizden biri  gibi konuşuyor ki, samimiyetinden şüphe ediyorsunuz. O kadar doğru şeyleri gösteriyor ki, gıcık oluyorsunuz. İzgören'in hayranı da çok, nefret edeni de. Ben kararsızım. Ya hakikaten alabildiğine samimi-kitaptan bizimle konuşan adam, ya da alabildiğine oyuncu, yolunu iyi tutturmuş. Bilemem, genelde safımdır, kanarım.
Diyecek pek bir şey yok aslında. Sadece böyle bir şey de görmüş oldum diye, anlatayım dedim.
Şurada merak edenler için başka bir analizi var kitabın-->link

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...