kaynak : Sally Poyton |
Mart ayında The Guardian'da bir haber çıktı, Almanya'da 150 yıldır bir arşivde kilitli duran yeni yeni masallar bulundu. Bizim Grimm kardeşlerle hemen hemen aynı vakitlerde dağ tepe dolaşıp da o köylü senin bu papaz benim dolaşan Franz Xaver von Schönwerth böyle bir derleme kitap yapıp, bırakmış. Bunca yıl da unutulan kitap sonunda günışığına çıkarılınca elimize de türlü türlü ucuz aksiyon filmi olacak senaryo çıkmış oldu.
Yine aynı haberin devamında bu yeni ortaya çıkarılan masallardan biri de var, ben de yapabildiğim kadarıyla çevireyim hep birlikte okuyalım dedim (çeviri çok saçma olmuş olabilir, mazur görün):
Şalgam Prenses
Genç bir prens ormanda yolunu kaybetmiş ve bir mağaraya gelmiş. Geceyi orada geçirdikten sonra uyandığında karşısında yaşlı bir kadınla bir ayı ve köpek duruyormuş. Yaşlı cadı prensi çok güzel görmüş ve prensin burada kalıp onunla evlenmesini ummuş. Prens cadıyla evlenmemiş ama orayı da terk etmemiş.
Bir gün ayı, prensle yalnız kaldıklarında konuşmaya başlamış : "Duvardaki şu paslı çiviyi çekip de çıkarırsan ben düzeleceğim, sonra da tarladaki bir şalgamın altına yerleştirirsen çok güzel bir karın olacak." Prens çiviyi duvardan öyle bir çekmiş ki mağara sarsılmış ve çivi gökgürültüsü gibi ses çıkararak çatlamış. Arkasında, ayı başında bir taçla ve yüzünde bir sakalla bir insan olarak ayağa kalkmaya başlamış.
"Şimdi de kendime güzel bir prenses bulmalıyım." diyerek dışarı fırlamış prens. Bir şalgam tarlasına gelmiş ve tam çiviyi bir şalgamın altına yerleştirecekken karşısına bir canavar çıkmış. Prens çiviyi düşürmüş ve parmağını bir çit parçası kesmiş, o kadar çok kanamış ki en sonunda prens bayılmış. Ayıldığında başka bir yerde olduğunu ve uzun süredir baygın olduğunu anlamış, öyle ki yumuşak çenesinde artık keskin sarı bir sakal varmış.
Kalkmış ve tüm tarlayı ve ormanı geçerek her bir şalgamın altına bakmış ama aradığını bulamamış. Gün ve gece geçmiş, ve bir akşam bir dalında kırmızı çiçekler açmakta olan bir karaçalının olduğu bir çalılığın ardındaki bir sırtta oturmuş. Çalıları koparmaya başlamış çünkü önünde, diğer şeylerin arasında yerde, büyük beyaz bir şalgam duruyormuş. Karaçalı dalını şalgamın içine sıkıştırmış ve uyuyakalmış.
Ertesi sabah uyandığında önündeki şalgam büyük, içinde çivinin durduğu açık bir kabuk gibi görünüyormuş ve şalgamın kabuğu prensin bir şekle benzettiği bir fındık kabuğu gibiymiş. Prens orada küçük ayağı, ince eli, tüm bedeni hatta dünyanın en güzel kızının sahip olacağı saçı bile görmüş.
Prens kalkmış ve aramaya başlamış, en sonunda ormandaki eski mağarayı bulmuş, ama kimse yokmuş. Çiviyi almış ve mağaranın duvarına sıkıştırmış, ve birden yaşlı kadınla ayı belirmiş. "Bana doğruyu söyle" diye sinirle bağırmış yaşlı kadına, "güzel kızı nereye götürdün?" Yaşlı kadın kıkırdamış : "Beni yakaladın, o zaman neden küçümsüyorsun?"
Ayı başını sallamış ve duvardaki çiviye bakmış. "Dürüstsün, o kesin." demiş prens, "ama yaşlı kadının oyuncağı olmayacağım bir daha." "Çiviyi çek sadece." diye homurdanmış ayı. Prens çiviyi tutmuş ve yarısına kadar dışarı çekmiş, ayıya bakmış ve onun yarı yarıya bir adama dönüştüğünü görmüş, iğrenç yaşlı kadın da neredeyse güzel bir kıza gibi görünüyormuş. Bunun üzerine çiviyi tamamıyla duvardan çekip çıkarmış ve kıza sarılmış. Onu sarmış olan büyü bozulmuş ve çivi alev almış gibi yanmaya başlamış. Ve genç çift babalarıyla, kralla, onun krallığına doğru yola çıkmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder