1 Haziran 2012 Cuma

buz ve ateşin şarkısı üzerine

Kılıçların Çarpışması'nın ikinci cildinin son sayfasını da okuyup kapağını kapattım bu akşamüstü. Çok mutsuzum, üzgünüm, küskünüm, bıkkınım, fenayım. Tükendim. Toplamda 3067 sayfa, 5 cilt kitap, 10+2 dizi bölümü sonunda tamamen tükendim.
Oysa herşey çok güzel başlamıştı. Geçen sene ocak-şubat civarında nette görmüştüm haberleri. Şu hezimete dönüşen Camelot ile birlikte, hemen hemen aynı vakitlerde çıkmıştı tanıtımlar, görüntüler. Daha önce duymamıştım, görmemiştim George R.R.Martin'in bu ortaçağ fantastiğini. O yüzden Camelot konusu beni daha çok ilgilendiren taraftan olaya daldığı için, daha bir ilgimi çekmişti. Tamam Game of Thrones'un görüntüleri de heyecanlandırmıştı (hatta şöyle demişim : Game of Thrones fragmanı) beni ama Camelot'taydı aklım, iyi iyi dedim geçtim.
kaynağını bilemiyorum, bir yerlerden görmüştüm, gene de yapanın eline sağlık diyelim.
Sonra nisanda bölümler gelmeye başladı. İzledim, izledik, sarsıldım, hep birlikte sarsıldık. Çok geçmedi, sezon bittikten kısa bir süre sonra - sanırsam ki temmuzda - ilk kitap çevrildi, kaptığım gibi okudum bir solukta. Dizide izlerken rahatsızlık vericiydi evet, bir miktar. Sonra kitapta detayları öğrendikçe daha bir zevk aldım. Daha farklı bakış açıları edindim, tabi bir de görüntüleri önce izlemiş olmanın belki avantaj diyebileceğimiz bir yönüyle, kitabı okurken herşeyi gözümde daha canlı görebildim.
oysa ne kadar da mutlular
Ama ne olduysa bundan sonra oldu. G.R.R.M.'nin daha önce görmediğim, tatmadığım bir dünyayı örmekte olduğunun farkına varmamıştım ki ikinci kitap (iki cilt halinde) çevrildi. Daha ikinci sezonun gelmesine aylar vardı ve o açlıkla o iki cildi de yuttum. Ama dedim ya, bu seferki yutuş önceki gibi değildi. Boğazıma çöreklendi, topak topak oldu, yutsam yutamadım, kussam kusamadım. Sorgulamaya başladım noktada "ben napıyorum" diye. "Bu sevdiğim birşey mi? Bu hoşlandığım bir şey mi? Bilmek istiyor muyum, devam etmek istiyor muyum?" Her soruya hayır cevabının içinizden yükseldiğini bile bile devam edersiniz ya hani, durduramazsınız kendinizi, o kenarda duruyorsunuzdur ve istemediğinizi bildiğiniz halde istiyorsunuzdur daha da ileri dalmaya. Tutamıyordum kendimi. İstemiyordum, ama tutamadım. İkinci sezon başladı, bir bölüm, iki bölüm,...derken izlemeyeceğim dedim. Nasıl olsa ne olacağını biliyorum dedim kendime. Kabuslarımı arttırmaya ne lüzum var.
Ama kaşınmaya devam ettim. Üçüncü kitap (yine iki cilt) geldi, durmadı. Yine okudum, yine yaptım. Hani insanı tüketen, iliğini kemiğini emen, içinizi bomboş bırakan kitaplar vardır ya, aynen öyleydi üç. Tüketti beni. İçimi salak bir boşluğa terk etti.
Gerçek bir fantastik dünya yarattığını söylemişti GRRM röportajında. Ortaçağ gibi bir yerde insanlar öyle temiz temiz şövalyeler şeklinde dolaşmıyordu sırf, herkes gururlu herkes kahraman değildi demeye getirmişti söylediklerini. Gerçek şekilde anlatmaya çabalıyordu o, öyle demişti. Ben gerçeği sevmezmişim, onu gördüm sayesinde. Fantastik edebiyat uzmanı değilim hiç, biliyorum. Sadece, o kadar da cahil sayılmam, onu da biliyorum. O yüzden diyorum, Dune'un kimsenin yaşamak istemeyeceği o bilim-kurgu-fantastik dünyası bile bu etkiyi yapmamıştı bana - 11 kitaptan sonra. Bu "buz ve ateşin şarkısı" orası gibi bile değildi.
sana gelsin GRRM.
Kimseye, hiçbir şeye bağlanmana izin vermiyor bir kere GRRM. Herkesi, herşeyi bir şekilde öldürdü, işkence etti, kaybetti, yok etti. Bir kerede 20 karakterle tanışıyorsam, iki dakika sonra onları yok edip yerlerine yenilerini koydu. Birinin iyi olduğunu düşündüğüm anda onu en pislik adam yaptı. Birinin saf kötü olduğuna karar vermişsem o karakterin yapabileceği en değişik hareketleri yaptırdı, adam gurur kaynağı haline geldi mesela. Kafam allak bullak oldu, içim bomboş kaldı. Paranoyak oldum, güvensizlikten  kafayı sıyırdım. Bir yerden sonra artık hiçbir şeyi merak etmemeye başladım. Öyle ya niye meraklanayım ki, zaten bir iki dakika sonra ya ölürler ya da dünyanın en saçma şeyini yaparlardı. Hayır bu hikayenin sürprizli devam etmesi demek değil, bu, hikayenin hiçbir yere gitmemesi demek. Bir çemberin içinde baş aşağı dönüyormuşum gibi. Dönüp durup hiçbir yere gidememek, hiçbir şeye ulaşamamak gibi.
Bilmiyorum, fazlasıyla mutsuzum şu an. Belki de ondan hepsi. Yoksa ne GRRM'nin ne de o malum düğünü yazmış olmasının suçu var. Muhtemelen beni kan tutuyor. Tek suçlu o.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...