"Hayır, hayır, bu oluyor olamaz. Bu, bana oluyor olamaz. Hayır, bu, gerçek olamaz."
O soğuk yabancı ellerin ağzımın üstüne ve yüzüme kapandığı 5-6 saniye içinde aklımdan öylesine bir hızla geçti ki bu düşünceler, hala şu an gözümü kapadığımda aynı panikle hatırlayabiliyorum. Ve hala inanamıyorum. Bence gerçek olamaz. Bana olmuş olamaz.
Evet çok kötü bir şey oldu. Aslında böylesi bir sakinlikle (!) buraya yazıyor olmam gerekir mi bilmiyorum ama bilmenizi istiyorum. Böyle bir şeyin olabildiğini, olabileceğini görmenizi istiyorum. Benim kadar salak olmayın, benim kadar pespembe bakmayın dünyaya istiyorum. Benim gibi, 25 yıl bir masalın içinde yaşayıp da küt diye "insan"ın duvarına çarpmayın diye, anlatmak istiyorum.
Pazar gecesi saat 10 civarında otobüsten inip, eve yürümeye başlamıştım. Her zamanki gibi kulağımda kulaklıklar, müzik son ses, bomboş karanlık yolda ellerim ceplerimde yürüyordum. Kafamda binbir düşünce, ki içinde en ufak bir endişe, şüphe yok. Bu oturduğumuz evde, semtte 7.yılımız. O koskoca 7 yıl boyunca gecenin 1'inde de aynı şekilde geçtim o yoldan, aynı şekilde tek başıma yürüdüm. Uzun yaz günlerinde, evde tek başıma kalırken akşamüstü yürüyüşlerine de çıktım. Ama en ufak, en belli belirsiz korkuyu bile duymadım.
Çünkü güvenliydi, bir şey olmamıştı, olmazdı da. İnsanlar kötüydü belki, evet, caniydiler, evet. Ama hepsi filmlerdeydi, dizilerdeydi, haberlerdeydi, başka ülkelerde, başka şehirlerdeydi. Gerçek değillerdi, benim gerçeğim değillerdi.
İşte bu pazar gecesi gayet acılı bir şekilde oldu, hepsi gerçeğim oldu. Apartmanın dış kapısından girdim, ardımdan biri daha girdi. Apartmandandır herhalde dedim, dikkat etmedim. İkinci kapı kapalıydı, o "biri" zillere basacakmış gibi yaptı. Ben de "bende anahtar var, bir dakika" dedim. Çantamdan anahtarı çıkardım, kapıyı açtım, itmeye çalıştım, gücüm yetmedi. O açtı, hatta bana yol verdi. Ben, masal kahramanı salaklığında, "Sağol" dedim kapıyı tuttuğu için. İlerleyip merdivende birkaç basamak çıkmıştım ki o eller arkamdan dolanıp suratıma kapandı, ağzımı tuttu. Olanca gücüyle geriye doğru sürüklemeye çalıştı. "Gerçek değil." dedim bir an. "Gerçek değil." Ve ellerin altından deli gibi bağırmaya çalıştım, çırpındım, kurtulmaya çabaladım. Sanırım dengesi bozulunca bir an bıraktı beni, merdivenlerden aşağı düştüm birkaç basamak. O da olanca hızıyla gerisin geri koştu, kaçtı. Arkasından şöyle bir saniye falan baktım ve manyak gibi koşmaya başladım merdivenlerden yukarı, eve doğru. "Anne!Anne!" diye bağırıyordum bir yandan, zaten sonradan fark ettim ki hiç imdat, yardım edin türünde şeyler çıkmamış o anlarda ağzımdan. Sadece anne demişim, eller ilk kapandığında da merdivenlerden koştururken de. Sadece anne.
Evin kapısını yumruklamaya başladım varınca. Annemle babam da en az benim kadar korkmuştu. Ama yapabilecek birşeyimiz yoktu, kötülük çoktan kaçmıştı ve onca bağırmamın çığlığımın içinde, o boğuşmanın gürültünün patırtının içinde apartmandan bir tek kişi çıkmadı dışarı. Kimse bakmadı, kimse sormadı.
Annemlerin yanında ağlamadım, polislere her bir detayı anlatırken de ağlamadım. Güldüm bile hatta. Ama beynimin içinde sürekli bir nefret duygusu dönüp duruyor, intikam istiyorum, zarar vermek istiyorum. O, her kimse, kendi ellerimle lime lime olsun istiyorum. Beni bu çok uğraşıp, kurduğum, oluşturduğum dünyadan sarsarak uyandırdığı için parçalamak istiyorum onu. Beynim bir yandan gayet sağlıklı çalışıyor, bir yandansa hareketlerime hiçbir hakimiyetim kalmadığını görüyorum. Otobüste, yolda, dışarda çok tuhaf davrandığım farkına vardım bugün. Beynim tekrar ediyor, "normalsin normalsin korkmuyorsun" ama ellerimi tutamıyorum. İçimdeki siniri tutamıyorum. Polisler birşey bulduklarında teşhis etmem için çağıracaklarını söylediler ama bakmadığım birini nasıl teşhis edebilirim? Çok tuhaf oldum ben. Daha önceki herşeyden tuhaf bu. Okuldan, derslerden, işten, insanlardan, hayatımdan, yaşadığım yerden falan nefret ettiğim, bunaldığım her seferinde kaçıp, kimsenin beni tanımadığı, benim de kimseyi tanımadığım bir yerde, herşeye baştan ve farklı bir şekilde başlasam diye hayal kurardım. Ama bunda öyle düşünemiyorum. Çünkü nereye gidersem gideyim benimle gelecek bir şey bu. Ortam, insanlar, bitkiler, gökyüzü değişse bile. Bu, içimde olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
So many books, so little time
Mesela. En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...
-
20li yaşlarındaki Kim Sol Ah (esas kızımız kendisi) bir tasarım şirketinde çalışıyor, tüm gün oturup müşterilere, firmalara, şirketlere f...
-
Çoook eskiden, şimdinin Polinezya diye adlandırılan adalarından birinde, ada halkının şefinin sevimli mi sevimli kızı Moana, babasının t...
-
Joo Seo Yeon kızımız bir lisede beden eğitimi öğretmeni. Aynı lisede öğretmen olan Kim Mi Kyung'la tee ortaokul döneminden kankalar...
geçmiş olsun. başka ne desem bilemedim. baştan sona dehşetle okudum, ellerim titredi kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı. ben okurken bile böyle hissettiysem senin yaşadığın şey ne kadar büyük, ne kadar yıkıcıdır. çok üzüldüm umarım çok yakında daha iyi hissedersin ve umarım senin dünyanı sarsan bu "insan"ın başına çok kötü şeyler gelir.
YanıtlaSilteşekkür ederim,ben de umuyorum iyi hissetmeyi ama sanırım biraz vakit alacak ve o kötü şeylerin nasıl olup da onu bulacağını bilmiyorum,bundan emin olamadıkça da iyi hisseder miyim onu da bilmiyorum.
YanıtlaSilGeçmiş Olsun Dikkat Et Biz Yanındayız...
YanıtlaSil