22 Mart 2012 Perşembe

bütün bunları ve cenneti de tabi

"If i only knew how, i can't seem to understand it. And i would give all this and heaven too, i would give it all if only for a moment that i could just understand." diyor Florence mesela. Anlatacak bir sürü şey birikti, elimde bir gezi yazısı, bir kitap yazısı ve anlatılacak rüyalar var. Ama kafam karman çorman. Bilmek istiyorum, anlamak istiyorum. Normal mi bu, onu öğrenmek istiyorum. Hep nefret ettim arada kalmaktan, bir ayağım orda bir ayağım burda durmaktan. Ama tam da bu oluyor. Tüm hareketlerin, tüm kelimelerin, tüm seslerin bir nedeni olup olmadığını bilmem gerekiyor. Eğer varsa, korkmadan utanmadan sıkılmadan ortaya dökelim. Yoksa anlamı, hareketler de olmasın, sözler de. Bir saniye iğrenirken, nefret ederken diğer saniye içimi tarif edemediğim bir sıcaklık kaplıyor, bir sonraki saniyede olur olmaz hayaller beliriyor kafamda, uçuyorum gidiyorum salak saçma yerlere, diğer bir saniyede kendime kızıyorum, ona kızıyorum, çok sinirleniyorum, sonrasında utanıyorum yaptığımdan. Bunların hepsi böyle bir arada gelmemeli, tek bir duygu olmalı. Tek kesin bir duygu. Ya hep ya hiç.
En kötüsü de tüm bunları kendi kafamda yaşıyor olmam. Karşımdakine yüklediğim tüm o anlamlar, tüm o hayallerin tamamen bende yer alıyor olması. Daha doğrusu böyle bir olasılığın varlığı. En kötüsü.
İşte diyor ya Florence da, o en kötüsünü bile bir bilebilseydim keşke.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...