Uzun zamandır Dehşetengiz Mitoslarda Bu Hafta yapamadım. Malumunuz, hayatım en salakça dönemeçlerinden birini yaşıyor. O yüzden dedim madem rastladım böyle birşeye, bu haftanın konusu da bu olsun.
Bu sefer o harikulade Yunan mitoslarından bir miktar sıyrılıp, kuzeye, Almanya'ya doğru gidiyoruz. Hatta yine Yunan mitolojisinden farklı olarak bu hikaye, başından beri mitoloji sayılabilecek bir durumda olmayan bir hikaye. 19.yy.da önce bir yazarın, ardından da bir şairin oluşturduğu bir hikaye ve bu hikayenin kahramanının yıllar içinde giderek efsaneleşmesi ve yaratıldığı zamandan çok daha öncesine atfedilmesinden ortaya çıkmış bir "efsane".
Efenim, bugünkü Orta Avrupa'da akmakta olan Ren Nehri'nin Almanya sınırları içindeki doğu kenarında, nehrin en dar olduğu geçit yerinde bir kaya yükselmekteymiş (gitmedim görmedim bilemem). Vakti zamanında güzeller güzeli bir genç kız olan Lore Lay, aşık olduğu adam tarafından kandırılıp ihanete uğrayınca o kadar üzülmüş, o kadar sinirlenmiş ki erkekleri büyüleyip, öldürmeye başlamış. Bunun üzerine yakalanmış, cezası verilmiş. Ancak onu öldürmeye kıyamayan rahip, yanına üç tane yiğit şövalye verip bir manastıra göndermiş. Cezasını orda çekiversin diye. Yolda giderlerken zavallı bahtsız Lore Lay, nehrin o kısmında durup, kayanın üzerine çıkıp, manastıra kapanmadan evvel son bir kez Ren Nehri'ni doya doya izlemek istemiş. Şövalyeler yiğit ya, peki demişler. Kayanın üzerinde manzaraya dalan Lore Lay ne olduysa olmuş, kayadan nehrin serin sularına düşmüş. Bundan sonra da bahtsız güzel Lore Lay'in adını alan kayanın önünden geçenler hep onun mırıltılarını duymuşlar. Ama buradan geçenler erkekse zaman zaman Lore Lay'in altın sarısı saçlarını kayanın üzerinde görüp, melodisini takip ederken güzelliğinden büyülenip nehrin orasında hep kaza yapıp, ölmüşler.
Tüm bu hikayenin nedeniyse 1801'de Alman yazar Clemens Brentano'nun kitabında yazdığı bir şiirdeki olay ile burdan yola çıkıp Alman şair Heinrich Heine'nin 1824'te "Die Lorelei" ismindeki şiirini yazması. Brentano, sevgilisi tarafından ihanete uğrayıp, kayalardan düşen kızın hikayesinden bahsetmiş. Heine de o genç kızı, altın saçlı Lore Lay olarak, denizcileri lanetleyen bir güzele çevirmiş. Ardından besteciler şiire benim de bu hikayeyi öğrenmeme sebep olan melodileri bestelemişler.
Eskiden, yani şiirlerin yazıldığı dönemde, ordaki o kayadan mırıltılar gelmekteymiş. Zaten tüm olayın çıkış noktası da bu. Kayanın iç tarafında eskiden var olan bir şelaleden ve nehrin orasındaki sert akıntıdan dolayı kayalardan mırıltıya benzer sesler yükseliyormuş. Tabi artık etraf ev falan filan dolduğundan duyulmuyormuş bu ses de, onların yalancısıyım.
Heine'nin ünlü şiirinin İngilizce - A.Z.Foreman - çevirisi şöyle :
"I know not if there is a reason
Why I am so sad at heart.
A legend of bygone ages
Haunts me and will not depart.
The air is cool under nightfall.
The calm Rhine courses its way.
The peak of the mountain is sparkling
With evening's final ray.
The fairest of maidens is sitting
Unwittingly wondrous up there,
Her golden jewels are shining,
She's combing her golden hair.
The comb she holds is golden,
She sings a song as well
Whose melody binds an enthralling
And overpowering spell.
In his little boat, the boatman
Is seized with a savage woe,
He'd rather look up at the mountain
Than down at the rocks below.
I think that the waves will devour
The boatman and boat as one;
And this by her song's sheer power
Fair Lorelei has done."
Peki ben nerden geldim altın saçlı Lorelei'in hikayesine derseniz, ben de size The Secret Circle'in o büyüleyen, sersemleten, gene yine hep dinlenesi jenerik müziğini - Lorelei'in altın saçlarına ve büyüleme özelliğine sahip Cassie Blake'in melodisini gösteririm :
Yepyeni bir Dehşetengiz Mitosla daha - umarım daha kısa bir aradan sonra - görüşmek üzere efenim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder