3 Kasım 2011 Perşembe

Çelişkilerden ibaret bir gerçek

"Becoming Jane"in son kısımlarında bir sahne vardır. Tom ile Jane mutluluktan gözleri dönmüş genç aşıklar olarak sonunda kaçmaya karar vermişlerdir. Sabahın erken bir vakti posta arabasına atlamış, hızla hayalini kurdukları geleceğe doğru yol almaktadırlar. Bir yerde posta arabasının tekeri yola saplanır ve yolcular arabayı çıkartıp, yola devam etmek üzere iner, yardım ederler. Tom paltosunu yolun kenarında bekleyen Jane'e emanet edip, yardıma koşar. Paltodan yere bir mektup düşer, Tom uzaklaşırken. Jane merağına engel olamayarak açıp,okur. Tom'un Limerick'teki yoksul ailesinden gelmektedir mektup. En son yolladığı para için teşekkür etmektedirler. Bunları okuyan Jane'in aşkla bulanmış aklı birden tüm gerçeği kavrayıverir. Zengin yargıç dayısının okuttuğu Tom, ailesine dayısından gizli gizli para göndermek için esasında kendine serseri bir hayat yaşıyormuş da parasını çarçur ediyormuş imajı yaratmıştır. Dayısı öğrenirse ailesine gönderdiğini, parayı vermez diye, kendini zevk ve sefa içinde dağıtıyor gibi göstermektedir. Kalabalık ve de çok yoksul olan ailesinin tek umudu odur, okurken de onlara o bakmaktadır bir şekilde, okuyup para kazanmaya başlayınca da o bakacaktır. Jane ise çeyiz olarak yanında sadece kendi yoksulluğunu götürdüğünü görür okuyunca mektubu. Mola verdikleri noktada, şöyle bir konuşma gerçekleşir :


-Limerick'te kaç kardeşin var, Tom?
-Yeterince, neden sordun?
-Kardeşlerinin adları ne? Onlar...Kime bel bağlamış durumdalar? Şanına leke düştü! Müsriflik ve hovardalığın aslında çok yararlı bir numaraymış.
-Para kazanabilirim.
- Yeterli olmaz.
-Yükselebilirim.
-Yüksek mahkeme hakimi düşmanın, karın da beş parasızken mi? Tanrı bilir, kaç ağız senden nafaka bekliyor! Bir tanem, canım arkadaşım, batacaksın ve hepimiz seninle beraber batacağız.
- Başara...Hayır, yapma Jane! Senden asla vazgeçmem!
- Tom...
- Ne konuş, ne de düşün! Sadece beni sev. Beni seviyor musun?
-Evet! Ama aşkımız ailene zarar verecek olursa, kendine de zarar verecektir.
- Hayır!
-Evet! Suç, pişmanlık ve sorumlu tutma, zaman içinde, aşkımızı bayağı bir hale getirecektir.
-Saçmalık bu!
-Gerçek bu! Çelişkilerden ibaret bir gerçek! Ama bu gerçeği gülümseyerek karşılamalıyız. Yoksa, sahte bir şeyleri paylaşıp, birbirimizi hiç sevmemiş olduğumuzu kabul edeceğim.
-Lütfen!
-Hoşçakal!

Kalkıp, yürüyüp giderken Jane, geride bıraktığı Tom'un kalbinden daha da fazla çiğnemiştir aslında kendi kalbini. O "Hoşçakal"ın ona nelere mal olduğunu, "Lütfen" diye karşısında parçalanan Tom'un o son bakışına dayanabilerek, hoşçakal diyebilmenin nasıl birşey olduğunu anlamaya başlıyorum şu an. Kötü. Çok kötü bir duygu. İnsanın içini acıtıyor. Ciğerlerinizden tüm nefesinizi yavaş yavaş çekiyorlarmış gibi. Kemiklerinizden taşlarla etlerinizi sıyırıyorlarmış gibi. Bu kadar acı çekerken kalkıp, gidebilmenin güçlülük olduğunu düşünür değil mi insan? Emin değilim artık. Acı çekmeye karar vermek zayıflıktır belki. O kararı almak zayıflıktır belki. Bir çelişkiye, karşılaştığımız bir zorluğa "gerçek" demek, işin kolayına kaçmaktır belki.


"Affection is desirable. Money is absolutely indispensable!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...