29 Temmuz 2011 Cuma

Love,Wedding,Marriage (2011)

Harry Potter'ı da izledikten sonra en azından bir ay falan sinemaya gitmemek lazımdı ama işte, canımız sıkıldı, birşeyler izleyelim dedik ve önümüzde pek fazla seçenek yoktu. Zaten yaz ayları genelde büyük bütçeli aksiyon fırtınalarının belirli haftalarda vizyona girdiği, herkesin tatil havasında bu filmleri izlediği dönemdir. Romantik-komediler ve daha ufak eğlenceli filmler sonbahar-kış sezonunda gelirler sırayla; soğuktan uyuşmaya başlayan kanımızı ısıtırlar.
Ama sıcak bir yaz gecesinde gönül ufak bir eğlencelik eşliğinde kendini patlamış mısıra gömmek istediğinde izlenebilecek birşey olması umuduyla girdik biz "Love,Wedding,Marriage"e. Hala kafa atmak istediğim Dermot Mulroney'nin (ki sebebi hatırlarsınız : My Best Friend's Wedding) ilk yönetmenlik denemesi olduğu gibi senaristleri Anouska Chydzik ve Caprice Crane'in de ilk film senaryosu. Bu yüzden en başından söylüyorum: Baştan sona tek bir inişi çıkışı olmayan, herşeyi sırf hikayede o anda öyle birşeye ihtiyaç duydukları için uydurdukları gayet ortada olan, belirttiği gibi aşk, düğün ve evlilikler konusunda işe yarar veya mantıklı hiçbir şey söylemeyen, karakter derinliği-alt metni falan boşuna aramamanız gereken türünün en vasat hatta en basit örneklerinden biri. Yani hiçbir şey yok bu filmde. Mısır yerken arkada ses olsun diye açılmış izlenimi veren ve film boyunca da herkesin yanındakiyle muhabbet edip, şakalaşabileceği öylesine bir şey işte.
Hikayesi mi? Tamam gene de anlatacağım. Önce Love kısmını anlatıyor kendince film. 28 yaşındaki Ava ve 2,5 yıllık sevgilisi Charlie, Charlie'nin videoya çektiği evlenme teklifiyle evlenmeye karar veriyorlar (Nerede nasıl tanıştıklarını falan filan Ava düğün hazırlıkları görüntüleri eşliğinde dış ses olarak anlatıyordu da biz o sırada içeceklerimizin pipetlerini değiştirmekle meşguldük, konsantre olamadık, bilemiyorum arada bir Berkeley ve Martha's Vineyard falan geçti ama kısmet). Sonra işte peri masalı havası vermeye çalıştıkları bir düğün sahnesi izliyoruz, Ava'nın çöpçatan annesi Betty, Yahudi babası (neydi ismi?neyse), onların deyimiyle sürtük kızkardeşi Shelby ve Charlie'nin zampara kankası Gerber ile tanışmış oluyoruz. Bu da işte Wedding kısmı.
Neyse bu arada Ava aşırı romantik, aşk insanı bir evlilik terapisti ve Charlie de Napa Vadisi'nde şarap bağları falan filan olan zengin bir insan işte. Sonra aradan 6 hafta geçiyor ve Marriage kısmına geliyoruz. Ava'nın annnesi ve babası boşanmak istediklerini belirtiyorlar ve Ava da başlıyor onları birleştirmeye çalışmaya. Neden? Çünkü bu zamana dek onlarıın mükemmel olduklarını ve evliliğin süper birşey olduğunu düşünerek büyümüş. Ama bu noktadan sonra Ava bir psikopata, Charlie karısından istediği şekilde seks karşılığı göremeyen şımarık bir kocaya, Gerber Polonyalı bir göçmene aşık olup evli bir adama, Shelby aşk-evlilik uzmanına dönüşüyor. Anne ve babanın hikayesi de güldürmeyen Yahudi esprilerine gömülüyor. Önce herkes küsüyor sonra barışıyor falan filan.
Mandy Moore'dan hiç hazzetmiyordum, Kellan Lutz'ı da Twilightlar dışında görmek nasıl olur diye merak etmiştim ama artık etmiyorum. Bir tek Jessica Szohr izlemiş oldum Gossip Girl dışında ki bir daha kendisi Vanessa olmayabilir, iyi oluyormuş. Ve Dermot Mulroney'nin yönetmenliği böyle bir şey çıkaracaksa...Diyecek birşey yok. Zaten Julia'yı seçmediği an kaybetmişti benim gözümde, oh iyi oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...