8 Temmuz 2011 Cuma

Last Night (2010)

Bunun sebebi de Keira Knightley, önce onu belirteyim. Benim bu oyuncu odaklı film izleme takıntımın bir diğer sonucu yani. Onca film arasında en sevdiğim, her zaman tek favorim olan 2002 tarihli "Bend It Like Beckham"ın Jules'u olan Keira'yı o zamandan bu zamana dikkatlice izlerim.
Massy Tadjedin'in hem yazıp hem yönettiği "Last Night" Tadjedin'in ilk yönetmenlik denemesi. Keira'nın Adrien Brody'yle birlikte rol aldığı "The Jacket"'ta da senaryo yazarı olarak görev almış. Tadjedin'in "Last Night" hikayesi 4 karakterin duygularına, iç hesaplaşmalarına ve akıl oyunlarına yer veren hemen hemen bir gün+bir gece süresince meydana gelen ilişkileri anlatan romantik bir drama.
Joanna ve Michael Reed çifti henüz 20lerinde ve 3 yıllık evliler. Ondan önce de 4 yıldır birliktelermiş. Joanna esasen yazar ama şimdilik serbest moda makaleleri yazıyor. Michael da bir şirkette emlak reklamları falan yapıyor. Michael yaşadıkları New York'tan Philadelphia'ya bir iş seyahatine çıkıyor, şirkette birlikte çalıştığı Andy ve Laura ile. Laura burada afet rolünde. Bu iş seyahati sırasında da geride kalan Joanna, eski arkadaşı-sevgilisi Alex ile karşılaşıyor ve zamanını onunla geçiriyor. "Last Night" bu iki ayrı çiftin eşzamanlı ihanet-sadakat oyunlarını başlıyor anlatmaya.
Tabi şöyle durumlar var: Joanna, bir gece öncesinde bir partide gördüğü Laura'ya ifrit oluyor hemen. Michael'a trip atmaya başlıyor neden bu kadınla çalıştığından bahsetmedin bana vs. diye. Bu aşamada Joanna'ya gıcık olmamak, eline bir odun alıp dövmek isteğine engel olmak mümkün değil. Laura'yı gördüğü andan itibaren Michael'a resmen işkence ediyor. Yok aranızda birşey kesin olmuştur, bak itiraf et kabul et ben de affedeyim, bu kadının bu kadar seksi olduğunu neden hiç söylemedin bık bık bık. Ama Sam Worthtington'ın canlandırdığı Michael tüm bu triplerin ortasında öylesine saf, masum ve sakin duruyor ki Joanna'ya daha da sinir oluyorsunuz. Belli işte adam hiçbir şey yapmamış, aklının ucundan bile geçmemiş. Öylesine masum ve karısına aşk dolu bakıyor çünkü Michael. Zaten Joanna araları düzeldikten sonra da yok biz erken mi evlendik, aramızdakiler aynı kalmadı mı falan filan muhasebesine giriştiğinde de en güzel cevabı veriyor Michael : hayır erken evlenmedik hatta aramızdakiler daha da iyiye gitti, önceki gün bir ara sana baktım ve aramızda resmen bir bağ vardı, onu hissettim.
Ama şeytan bu ya, gıcık Joanna dedikleriyle şeye çöp düşürüyor (böyle bir deyim vardı hatırlayamadım şu an ama siz ne demek istediğimi anladınız). Laura'yla iş seyahatine giden masum Michael, telefonlarını açmayan karısının da etkisiyle, tuhaf işlere girişiyor.
Tabi bu sırada Joanna'nın Michael'la ayrıldığı bir ara Paris'te kaçamak yaptığı Alex'le tanışıyoruz. Bildiğiniz çok yakışıklı olmamakla birlikte şeytan tüyü barındıran o Fransız erkeklerinden Alex. Üstüne üstlük dakikalar ilerledikçe öğreniyoruz ki Joanna'ya çok pis aşık, ayrıca o da bir yazar ve Joanna'nın neden onu değil de Michael'ı seçtiğini sorguluyor. İşin tuhaf yanı Joanna da ona aşık. Yani izlerken gösterilen bu. E peki soruyorum ben o zaman, niye birlikte kalmadınız siz? Bu gıcık bık bık Joanna neden gelip de Michael'la evlendi? Hadi Michael buna aşık görünüyor da Joanna neden böyle? Ha bir de bu Laura'yı oynayan Eva Mendes'in neresi çekici-seksi? Gayet yüzü gözü şiş duruyor, gözleri kısıkta kalmış ve dudaklarının üstünde ince siyah bir şerit var sanki bıyık gibi. Ben anlamadım.
Sonuçta da kimin kime ihanet edeceğine, kimin ne hissedip düşüneceğine dair meraklar içinde hikayenin sonunu getiriyoruz. Pek yavaş ya da ağır sayılmaz film ama öyle koşturmuyor da. O bildik drama piyano melodileri eşliğinde emin adımlarla ilerletiyor herşeyi.
Film türüne göre ve anlatmaya çalıştıkları açısından oldukça iyi, başarılı ve yerinde. Oyuncu seçimleri -Eva Mendes'i seksi bulmuyor olabilirim o ayrı ama- güzel. Alex rolündeki Guillaume Canet'yi de böyle arada sırada Amerikan yapımlarından görmek insanın içini açıyor.

Bu Joanna'nın sinir etmeye başladığı sahne, izleyin bana hak vereceksiniz:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...