Eduardo Galeano etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Eduardo Galeano etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Temmuz 2017 Pazar

Eduardo Galeano'dan Ve Günler Yürümeye Başladı

Ve günler yürümeye başladı.
Ve onlar, yani günler, bizi yaptı.
Ve bu şekilde doğduk biz,
yani günlerin çocukları,
sorgulayıcılar,
yaşamı arayanlar.

Mayalara göre böyle yaratılmışız. Yaradılışımızın hikayesini tek bir cümleyle ifade edivermiş binlerce yıllık medeniyetin hikayecileri: Ve günler yürümeye başladı. Eduardo Galeano da bizi ortaya çıkaran günleri bir bir önümüze koymaya, tüm bir "yaşamı arama" yolculuğumuzun şimdiye kadarki kısmına değin o günlerin sırtına ne yüklediysek alıp, kafamıza geri atmaya karar vermiş. Her bir güne, zamanı eğip bükme, kendimize göre anlamlandırma çabamıza yaraşır hale getirdiğimiz takvim sınırları içinde 1 Ocak'tan 31 Aralık'a tek tek neler olduğunu yazmış. Dünyanın dört bir yanından öyküler sayfalara dağılmış. Zamanın başlangıcından daha düne kadar yayılmış "insanlık" tarihinin pek de - hatta hiç de - insani olmayan zara ziyanlarıyla bezeli günlerle beraber yürümemizi sağlamaya çalışmış belki de.
Demeye çalıştığım bu öyle her zamanki kitaplarınızdan biri değil. Gregoryen takvimimize göre her bir gün için ayrı bir sayfada, ayrı bir hikaye ile karşılaşıyorsunuz. Her bir gün için bazen birkaç satır, bazen bir iki paragraf. Dünyanın hemen hemen her yerinden tarihin bir noktasında tam da o gün olmuş bir olay, doğmuş biri, ölmüş biri veya sadece o günün hatırlattığı bir şeyi okuyabiliyorsunuz. Yazarımızdan ötürü, haliyle, çoğu olay Güney Amerika tarihinden. Bu açıdan - en azından bana - biraz yabancı geliyor en başta (Yakın toprakların tarihini öğreniyoruz da uzaklara hiç bakmıyoruz). Ama sonra göğsünüze oturan, boğazınıza düğümlenen bir şeylerden anlıyorsunuz ki hiç de o kadar yabancı değil okuduklarınız. Okyanusun öte tarafındaki koca kıtayla ne kadar benzer acılar çekmişiz, ne kadar saçma sapan hatalar yapmışız, ne kadar insanlıktan çıktığımız zamanlar olmuş, anlıyorsunuz. Ama tabi bu kadar karardığıma bakmayın benim, her zamanki halim, Galeano umutla da yürütüyor günleri. Daha doğrusu o umutlarımızı hatırlatmayı, gözlerimi kısıp güneşin parlamaya başlayan ışıklarına bakmamız gerektiğini de hatırlatıyor.
Eduardo Galeano
Çünkü Eduardo Galeano da o her daim umudun, futbolun, hareketin, dansın, müziğin olduğu topraklarda doğmuş büyümüş bir insan. Uruguay doğumlu yazarın yazdıklarını uzun yıllar merak edip, okumaya karar verip, bir türlü okuyamamıştım. O artık yazamayacak olduktan (2015'te öldüğünden ötürü) sonra ancak elime alabildim bir kitabını. Çünkü o kadar güzeldi ki her karşılaştığımda cümleleri, her biri öylesine uzaktan ama yakın ve tanıdıktı ki. Yanlışım yoksa yazdığı en son kitaptan başlamış oldum böylece. Bir başka "keşke daha erken okuyabilseydim" dediğim yazar daha eklendi listeme. Hele bir de böyle en bir sevdiğim anlayışta yazan bir tane daha bulduğum için neden bu kadar savsaklamışım şimdiye kadar diye kızdım da kendime (Bir diğer bu şekildeki pırlanta-->Umberto Eco. Bu şekildeki derken bir dolu bilgiyle coşturan, adeta kana kana bilgi ve tarih içebildiklerimizi kastediyorum). Satırların altını çizmekten, araştıracağım diye bir kenara habire notlar almaktan bitap düştüm nerdeyse, okurken. Öylesine bir güzellik, öylesine bir şahanelik, inanmıyorsanız bakın misal:

Mayıs 3'ten:
İhtiyar şöyle gürlemişti:
-Komünistler kızlarımızın namusunu kirlettiler! Onlara okuma yazma öğrettiler!
Mayıs 14'ten:
Yahudi sürek avı daima bir Avrupalı geleneği oldu, ama onların borcunu ödeyenler şimdi Filistinliler.
Mayıs 25'te:
(...)ve Yunanca hairesis sözünden gelen ve seçim anlamına gelen sapkınlık (İspanyolcası herejia ç.n.) sözcüğünün bundan böyle hata anlamına gelmesine karar verdiler. Ya da başka bir deyişle: özgürce seçen ve inancın efendilerine boyun eğmeyen hata işlemiş olacaktı.
Haziran 13'ten:
Dünya giderek devasa bir karakola ve bu karakol da dünya boyutunda bir tımarhaneye dönüşüyor. Bu tımarhanede deli olanlar kim? Kendilerini öldüren askerler mi yoksa onlara öldürmeyi emreden savaşlar mı?
Temmuz 3'ten:
(...)golf 1000 yılı civarında İskoçya’nın yeşil düzlüklerinde çobanların can sıkıntılarını gidermek için küçük taşları tavşan yuvalama sokmalarıyla doğmuş ve o zamandan beri vazgeçilmez olmuştu.
Dünyanın en eski iki golf sahası İskoçya’da bulunuyor. İkisi de kamu mülkü ve girişleri bedava. Böyleleri dünyada çok nadir: genel kural, bu özelleştirilmiş sporun hepimizin alanlarını yiyen ve suyumuzu içen çok az sayıda insana ait olması.
Aralık 19'dan:
(Emma Goldman'ın cümleleri)
Acaba bizim sürekli övülen ve kutsanan annelik görevimizden daha korkunç, daha kriminal bir şey var mı bu hayatta?
Eğer oy kullanma bir şeyleri değiştirecek olsaydı, yasa dışı olurdu.
Her toplum hak ettiği suçlulara sahiptir.
Bütün savaşlar, kendilerinin yerine ölüme başkalarını gönderen savaşmaktan aşırı korkan ödlek hırsızlar arasında yapılır.

Bu yüzden tavsiyemi dinleyin ve "Ve Günler Yürümeye Başladı"nın yolculuğuna siz de atlayın.

[Benim okuduğum pdf Sel Yayıncılık'ın Süleyman Doğru çevirisiyle 2013 tarihli ikinci basımındandı. Sel Yayıncılık'ın kitapları en güzellerindendir bu arada. Şimdilik nette en ucuz fiyatı Pandora'da gördüm. 19,88 tl gibi bir fiyata bulunuyor.]

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...