22 Mart 2020 Pazar

la ocaggine

Biz ne yaşıyoruz ya şu an? Böyle sanki hiçbir şey gerçek değilmiş gibi. Sanki hala uykudayım ve rüya görüyorum gibi. İnsan yıllarca filmlerde izledikten sonra bir türlü gerçekliğini kavrayamıyor çünkü. Hani böyle hayatında pek fazla ekstrem durum olmamışsa, o ekstrem durumlar hep filmlerde oluyor gibi düşünüyorsun. Ve bu da ister istemez tüm kötülükler için, benim başıma gelmez algısını oluşturuyor insanda. Öyle ööö benim başıma gelmez abi gibi bir durum değil hayır, daha çok hani ben her gün şu saatte kalkıp şu saatte öğle yemeği yiyorum, akşam da dizimi izleyip uyuyorum gibi bir rutinin içinde böyle şeylerin olabilirliği yok gibi geliyor. Üstüne düşünmüyorsunuz bile. Mesela balkonda dururken, hemen karşı apartmandaki balkona zıplayabilirmişim gibi geliyor. Gözümde böyle kristal berraklığında görebiliyorum bunu yapabildiğimi. Çünkü milyon kere izledim. "Gerçekte" aşağı düşeceğimi biliyorum. Ama asla düşeceğimi düşünmüyorum, düşünemiyorum çünkü benim günlük rutinimde böyle bir atlama yok, benim hayatımda asla vampirleri kovalarken bir evin balkonundan öbürüne zıplamak ve koşmaya devam etmek gibi bir olay yok. O yüzden aşağı da düşmek benim gerçekliğimde değil. Atlasam düşmem yani.
Şu an hayatım işte tam olarak böyle geliyor. Her şeyi tvden internetten izliyorum, her şey yine bir film izliyormuşum gibi hissettiriyor. Panik de yapıyorum, böyle ara ara ulan gerçek mi, hakikaten düşer miyim ben balkondan diye kafamın içinde dönmeye başlıyor. Ama çoğunlukla rüyadaymışım gibi. Çünkü eve de kapanamıyorum. İşe gelmek zorundayım ve günlük rutinimde hiçbir aksama olmuyor bu yüzden. Aslında hayatımda hiçbir değişiklik olmadı objektif bakınca. Zaten aylardır, eylülde yaşadığım en son salaklığımdan sonra kendimi her şeyden tecrit etmiş durumdaydım. Evden servisle işe, iş yerinde gördüğüm kişi sayısı belli, öğlenleri evden getirdiklerini ye ya da hava iyiyse sokakta özellikle boş sokaklarda kendi kendine yürü, tüm gün yerinde masanda otur, akşam servisle eve git, direkt eve gir, dizi izle film izle yat uyu. Toplamda 4 kişi ve ailenle mesajlaş, ayda bir veya iki kere öğlenleri tek bir arkadaşınla, hep aynı arkadaşınla buluş, bazı haftasonları da abin yeğenlerini getirsin. Sinemaya, tiyatroya, herhangi bir maça, konsere, etkinliğe gitmedim zaten aylardır. Anlattım ya daha önce, neredeyse tüm eski arkadaşlarımı, hayatım boyunca tanıdığım tüm insanları çıkardım hayatımdan. Yani şu durumun hayatlarımıza bir etkisi olacaksa, oluyorsa, hah işte o etkiyi ben zaten kendi akıl sağlığım için aylardır kendi kendime uyguluyordum.
Bu yazıya perşembe günü iş yerinde başladım. Ama şu an pazar akşam üstü ve dün yaşadıklarımdan sonra sinirimi kusmak üzere döndüm başına. Normalde yukarıdaki paragrafların devamında inanamamazlıkla dolu laflar gelecekti büyük ihtimalle, planlamıştım açtığım zaman sayfayı. Ama dünden sonra ve hatta perşembeden beri gördüklerimden sonra bakın şimdi nasıl devam edecek:
Perşembe günü iş yerinde odamın bulunduğu kattaki diğer odalarda çalışan kadınlar, pazar günü içlerinden bir tanesinde toplaşacaklarını söylediler. Sen de gel dediler. Önce tüh ulan keşke sormasalar bana, istemiyorum sosyalleşmek, haftasonumda insan görmek bile istemiyorum düşünceleri hopladı beynimde (bu default ayar, haliyle kendi kendine ilk düşünceler bunlar oluyor), sonra ışıklar çaktı. Laan siz manyak mısınız oldum. Dışarıda dünyayı b.k götürüyor, dairede herkes bir yolunu uydurmuş eve kaçmış, oradan çalışıyorum ayağına eve kapanmış, ben her gün servisle bu nalet olası yere geliyorum diye paranoyak olmuşum, siz bir de tüm gün bir evin salonuna doluşalım, birbirimizin elinden hamur işi yiyelim diyorsunuz. Diğer anlatacaklarımı anlatmaya geçmeden bile, şu bile belki bir nebze olsun durumu ortaya koymuştur.
Dün ise şaka gibiydi. Gaz bitmek üzereydi, dışarı çıkmak zorunda kaldım gazmatiğe gitmek için. Normalde baya yukarıda, otobüsle gidiyorum. Yürüyerek geri dönüyorum hava güzelse. Dün toplu taşımaya da dokunmak istemediğimden - çünkü yapmamız gerekenlerden biri de bu, toplu taşımayı mümkün olduğunca kullanmayın dendi ya hani - yürüyerek gitmeye başladım. Yokuş yukarı, 30larının başındaki sıfır spor yapan bedenim tabiki zorlanıyordu ama yine de taş çatlasın yarım saatte yürürdüm ben o yolu. Oysa dün sokakta adım atacak yer yoktu ve insanlardan uzak bir mesafede yürüyebilmek için zikzaklar çizmekten, kaldırımda yer olmadığından, yollara atlamaktan saatler sürdü yürümem. Bakın evden çıkmayın diye bir haftadır bas bas bağırıyorlar ya, bağırıyorsunuz ya, kimsenin umrunda değil. Haberlerde gösteriyorlar ya evet şimdi şehrin en büyük meydanına bağlanıyoruz ve normal bir güne göre sokaklar bomboş diye, hah işte göstermelik onlar hep. Kimsenin evde durduğu yok. Kimsenin bir şeyi taktığı yok. Ne yaşlısı ne genci. Dün hepsi sokaktaydı. Çocuğunun elinden tutmuş güneşte gezdirenler. Dükkanının önünde toplanmış, birbirine gülüp, muhabbetin dibine vuranlar, şakalaşanlar. Elinde tesbihiyle gruplar halinde yürüyüş yapan emekliler. Kimse birbirinden uzak durmaya çalışmıyor, kimse en ufak bir çekince içerisinde değildi. Bir manyak bendim dün sokakta, herkesten kaçmaya çalışan, saçma sapan yürüyen.
Daha da şahanesi gazmatik sırasında oldu. Sıra vardı, en önde grupça toplaşmış yüklemeye çalışan birkaç kişi. Kafaları birbirine değiyor. Onların arkasında genç bir çocuk ama o, onlardan uzak durmaya çalışıyordu, ellerine de eldiven geçiriyordu. Ben de onun uzağında bir mesafede durdum sırada. Benden sonra da genç bir kadın geldi, o da bana mesafe bırakarak durdu, yüzünde maskesi. Sonra bir teyze ile orta yaşlı oğlu geldi. Önce direkt gazmatiğe yürüdüler. Sonra yanaşamayınca baktılar sıra var, ehh neyse şöyle ilişelim dediler. Ve benim dibime durdular. Oğlu hemen yanıbaşımda durdu, annesi sırtıma yaslandı (hayır abartmıyorum, keşke abartıyor olsaydım). Onlar yanaştıkça uzaklaştım. Ama önümde çocuğa da yanaşmamaya çalışıyorum. Sonra neyse sıra bana geldi. İşleme başladım. Teyze gazmatiğe yaslandı bu sefer. Kafası yüzümle gazmatik ekranı arasında. Oğlu da hemen arkamda. En sonunda sesli bir şekilde öfledim. Oğlu anne çekil bakma biraz dedi, çekmeye çalıştı annesini, kartıma şifreme falan baktıklarını zannettiğim için öfledim zannettiler. Teyze yok yok şeyine bakmıyorum nasıl yapılıyor ona bakıyorum diye yerinden kımıldamamaya çalıştı. En sonunda sıra benden sonra asıl onda olması gereken genç kadın bağırmaya başladı. Nasıl bu kadar yakınımızda duruyorsunuz, çekilin biraz, bu nasıl bir şey yani diye. Kadını takmadı anne oğul, öff aman diye kafalarını çevirip, benden sonra gazmatiğe atlamaya hazır halde bana bakmaya devam ettiler. Kadın bağırmaya devam etti, çıldırdı artık. Sonra refleksle kafamı şöyle bir milim arkaya çektim, önümden, az önce kafamın olduğu yerden kocaman beyaz bir şey uçtu, öbür tarafımda pat diye yere düştü. Deliren genç kadın en son anne oğulun üstüne artık eline ne geçirdiyse fırlatmıştı. Ama tabi biraz benim kafama geliyordu, çünkü utanmazlar dibimde duruyordu hala. Düşündükçe ellerim titriyor sinirden. O genç kadının yerinde olmamı engelleyen tek şey, biliyorsunuz korkaklığım. Hiçbir durumda sesimi çıkaramıyor oluşum. Ama bu anne oğulun yaptığı, baştan sona kokuşmuşluk, pislik dolu bir cahillik ve gerizekalılık. Zekanın zerresi yok bence bu toplumda. Bir süredir insan içine çıkmayınca unutmayı becerebilmiştim ama yine hatırlattılar. Bu toplumun salaklığına, kayıtsız ve katkısız cahilliğine her defasında bu kadarı da olamaz artık diyerek bakakalıyorum. Normal bir zamanda bile olsak bu yaptıkları, arada boşluk var diye sıradakileri görmezden gelip, sıra gasp etmeleri, dibimde durup kişisel alanıma tecavüz etmeleri, orada yokmuşum gibi hareket etmeleri suç. Düpedüz suç ve kafalarını tutup birbirlerine çarpmamış isem bu sadece ve sadece tırsaklığımdan. Üstüne bir de içinde bulunduğumuz ve zerre farkında olmadıkları bu salgın durumu var. Yani neresinden tutsam sinirim zıplıyor, arkadaki yazar kasayı tutup ben de kafalarına geçirmek istedim.
Demeye çalıştığım, ülkece biz de b.k çukuruna girmemişsek şu an, tamamen şanstan. Haberleri, twitterı, instagramı falan takip ederken her şey çok kontrollü, herkes çok bilinçli, çok özverili görünüyor ya şimdi gözünüze, yalan hepsi. Gösteriş. Göstermelik. Bu salaklar topluluğunda şansına yaşıyoruz. İşte ben salgın bile çıkmadan çook önce işte bunlardan kendimi korumak için eve kapanmıştım. Ruh sağlığımı koruyabilmemin tek yolu, her gün böyle cinayet işleyecek kıvama gelmememin tek yolu buydu. Her şeyin bir nedeni var galiba. Benim de böyle ufak tefek, korkak tırsak yaratılmış olmamın sebebi de bu. Mazaallah azıcık daha büyük, güçlü falan olsaymışım her gün her an sokakta birilerine dalıyor, birilerine bağırıyor, herkese haddini bildiriyor olurdum. Çünkü bu hayvanat bahçesi kıvamındaki ormanda, bu mağara insanlarının anladığı tek şey güzel bir kabakuvvet kanımca.

1 yorum:

  1. Tüm hislerine aynen katılıyorum ve çok değil bir ay sonra ölen yüzleri saymaya başladığımızda herşey için çok geç olacak...

    YanıtlaSil

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...