16 Ağustos 2015 Pazar

Anne Rice'ın - dayanılmaz - Vittorio'su

Hakikaten dayanılmaz. Hem de iyi anlamda değil. Okumaya dayanılmaz. Ama durun, buradan girmeyecektim.
Vittorio di Raniari, 1450 yılında İtalya'nın kuzeyinde, Toskana bölgesinde eski asil ailelerden birine mensup, 16 yaşının tüm güzelliğinde salınan bir delikanlıyken vampirlerle tanışır. Trajik bir şekilde tüm ailesinin ve dahi yaşadığı kaledeki tüm canlıların bu acımasız, kana susamış vampirler tarafından katledilişini izlemiş ama içlerinden bir tanesinin, büyüleyici güzellikteki Ursula'nın araya girmesiyle ölmekten kurtulmuştur. Bu travmatik olaydan sonra Vittorio delirmiş bir halde, vampirlerin peşine düşer. İntikamını alacak, hepsini yok edecektir. Günümüzde (yani en azından kitabın yayınlandığı 1999 yılında) artık neredeyse 500 yaşındaki Vittorio, oturur ve tüm hayatını, vampirlerin peşine düşmesini, onlarla yaşadıklarını ve sonrasında nasıl onlardan biri haline geldiğini anlatmaya başlar.
Anne Rice, kaynak:Examiner
Esasında Vittorio hikayesine gerçekten de merak uyandırıcı şekilde başlamıyor. Oldukça Brezilya dizisi kıvamında bir anlatım şekli var ilk başta, evini, ailesini, 15.yy.ı falan anlatırken adeta Heidi kırlarda edasıyla geziniyor. Yani karşınızda geçse, tüm o vampirlikten dolayı olmasını umacağınız karizması olmasa, Vittorio alabildiğine bayık bir adam. O konuşurken insana afakanlar basmaması mümkün değil. Ama diyorsunuz ki ilk birkaç bölüm, okumaya devam edeyim, belki düzelir, belki olaylar manyak bir hal alır. Öyle ya, vampir hikayesi bu yahu! Hem de tüm o güneşte parlayan tek eşlilik sevdalısı ergen vampirler ortaya çıkmadan önce, bu tarzın yapıtaşını oluşturan yazarlardan biri tarafından kaleme alınmış. Herhalde olağanüstü sıkıcı, hiçbir şey anlatmayan bir şey olacak değil.
Diyerek kendinizi ikna etmeye çalışıyorsunuz ama nafile. Anne Rice sanki oturmuş çok sıkıldığı hülyalı bir pazar öğleden sonrası ön verandasına, püfür püfür rüzgara karşı şöyle İtalya'nın kuzeyinde bir kale-şato düşleyeyim kendime, hııh içini dışını da şöyle mi döşesem, aha şuraya da şöyle bir köy konduralım diye kendi kendine eğlenmiş. Ben de yapıyorum bunu, günde 24 saat hayal kuruyorum. Siz de yapıyorsunuz. Ama hiç birimiz bunları yazayım da hiç yoktan para getirsin bana demiyor. Neden, çünkü biz zavallı fakirlerin daha önce "The Vampire Chronicles" diye çok satmış, filmlere çevrilmiş bir serisi yok. Kadın tabi kendinde buluyor o hakkı, kafası rahat.
Çok mu çemkirdim? İnanın hepsi siz de bu hatayı yapmayın diyeydi. Ben "Interview With The Vampire" filmi ergenliğinin başlarına denk gelmiş bir hayalci olarak bunu yazan kimse onun yazdıklarını okumalıyım diye bir heves atladım ama siz atlamayın. Yani hala umudum var aslında, Lestat romanlarının çok başka şeyler olabileceğine dair. Belki de bu Anne Rice okumaya başlamak için seçilebilecek en kötü kitaptır. Bilemiyorum, artık içimden de gelmiyor. Kadına bir kere gıcık oldum, kendisi çöpte, George R.R.Martin'in yanındaki yerini aldı gözümde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...