Annem geldi de cuma akşamı, çarşamba sabahı gidecek yine. Ama bu aradaki 3-5 günüm perdeleri indirip-yıkamak-geri asmak, eşyaların yerlerini değiştirmeye çalışırken anneme yardım etmek, habire yağmur yağarken pencerelerin dışlarını da silmemesi gerektiğine annemi ikna etmeye çalışmak, aralıksız çamaşır makinesini çalıştırmasına engel olmak, bulaşıkları elinde yıkamak için bulduğu her fırsatı kullanmasına müsaade etmeden hızlı davranıp her şeyi makineye tıkıştırmak, annemin burada olduğundan dolayı her gün bize gelen abim-yengem ve beli'nin peşinden dolaşıp odamda beli'nin eline geçirebileceği ve bir buçuk yaşındaki bir çocuğa zararlı olabilecek şeyleri ortadan kaldırmak için koşturmakla geçiyor. Hiçbir şey yazamıyorum haliyle, bir şey izleyemiyorum. Geceleri yatakta kitabı elime alıp uyuyakalıyorum. Kalabalık evler, kalabalık aileler bir tür mutluluk fantazisi gibi falan görünse de pratikte bir tür "horroorrrr". Vallahi billahi. Her yer pis, her yer dağınık. Zerre enerji kalmıyor gün sonunda. Ki ben daha daha kişiden bahsediyorum, bir de bunun hakikaten "kalabalık" versiyonlarını düşünün. Ne bileyim, ben hep bir tür tek çocuk sayılabilecek ortamda büyüdüğüm için yalnız olma durumu alıştığım tek şey. Ve rahat ettiğim.
Bu tabloda sevgili Marquez ustanın bu sözü bize ne anlatıyor peki? Yalnız kalabildiğim ilk fırsatta kapsamlı bir kariyer-hayat planları yazısı döşeyeceğim, hep beraber bir beyin fırtınası ortamına düşüvereceğiz de kafalarınızı şişireceğim hazır olun demek.
(Vallahi çok karman çorman haldeyim.)
(Bugün babalar günü değilmiş ya! Yeminle bıktım şu günlerinizden!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder