24 Mart 2015 Salı

parkurlu douglas booth'lu rüya

Uzun zamandır rüya görmüyordum, hatta bakıyorum burada anlattığım en son rüyayı aralıkta görmüşüm. Neyse, bu gece gördüğümü anlatmak, gelecek ben'e hatırlatmak istedim.
aşk olsun douglas, o kadar da gitme dedik demi?
Mekanımız şimdi yaşadığım ev. Ama birkaç arkadaşım var sanki, tam olarak hangileri olduğunu çıkaramıyorum bu aşamada. Evin odalarına parkurlar kurmuşuz, böyle eşyalardan tuvalet kağıdı rulolarından bulduğumuz her şeyden. O parkurlarda yarışıyoruz böyle eğlence olsun diye, en hızlı kim yapacak (doğru tahmin bu aile ziyareti sırasında izlenmek zorunda kalınan survivor'ın etkisi). Yatak odasındayım, kocaman yatağın üstünde yüz üstü uzanmış yerdeki parkura bakıyorum. Yerde de başka bir arkadaşım var, parkura son rötuşlarını yapıyor. Oynamak için Douglas Booth (evet o, oyuncu olan) kenarda bekliyor, haha hadi bakalım seni de göreceğiz diyorum ben ona, takılıyorum. Bu sırada bir kalkıp, birlikte pencereden bakıyoruz. Pencereden baktığımda dışarısı tamamen evimin olduğu yerden başka bir yer. Sanki bir ortaçağ kalesindeyiz. Kalenin penceresinden bakıyoruz ve gördüğümüz manzara şöyle: Hani kalenin etrafı büyük bir hendekle çevrili olur, o hendek su doludur ve kale kapısına sadece tek bir noktadaki köprüden ulaşılabilir, aynen öyle. Ve dışarıda deli gibi yağmur yağıyor. Biz bakarken köprüden Ceyda ve Gönül geliyor. Gönül ıslanmasın diye Ceyda'nın üzerine sarılmış, örtmeye çalışıyor ama ikisi de sırılsıklam olmuş. Biz içeride oyunumuza geri dönüyoruz. Bu sırada evin çılgınlar gibi kalabalık olduğunu fark ediyorum. Kim nerede belli değil, dış kapıdan giren çıkan...Konuşmalar, sesler...Bir grup gidiyormuş sanırım, Douglas'ın da onlarla gitmesi gerektiğinden oyunu hızlıca oynayıp bize veda ediyor. Vedalaşmak için sarılıyorum Douglas'a, boynuna atılıyorum, (sapıklığım diz boyu) kokusunu içime çekerken elimde olmadan çok tatlı kokuyorsun diyorum (manyak mıyım neyim tövbe tanrım). İnanın o koku o kadar güzeldi ki. Nasıl tatlı nasıl hafif...Douglas'ın acelesi var, bunu duyunca bir koşu içeri gidiyor, sonra elinde bir bardakla geliyor. Benim evde uzun pepsi bardakları bar iki tane, bir tanesine biraz parfümünden koymuş, elime tutuşturuyor ve koşturup gidiyor. Ben çok üzgünüm, aman yarabbim öylesine üzgünüm ki, Douglas gitmesin noluur diye koca yatağın üstünde zıplıyorum. İşin ilginci tüm bu süreç boyunca üstümde, yazın giydiğim geceliğim var. Sonra kendimi toplayıp, elimdeki bardağın ağzına streç var ya hani, ondan geçirmeye gidiyorum mutfağa. Çünkü Douglas'ın üstünde cennetten gelme bir şeymiş gibi kokan o parfüm, bardakta o kadar keskin ve rahatsız edici ki örtmem lazım. Mutfakta ise bir harala gürele, masa donanmış, eski işyerinden bir arkadaşım, Berna, hadisene kahvaltıya diye beni oturtmaya çalışıyor. Canım da çekiyor hani, Berna'nın yemekleri çok güzel olur.
Bu aşamada uyandım. O ne güzel kokuydu ama be.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...