15 Ağustos 2013 Perşembe

öyledir

En son, bu zaman zaman tekrarlayan karanlıklarımdan birine daha dalmış haldeydim. Aslında sanırım bir süredir kötüye gidiyordum. Okuduklarımı yazmak istemedi canım. Dinlediklerimden bahsetmek istemedim, hiçbir şey anlatmak istemedim. Yazmak gelmiyordu içimden, halbuki tam da vakti hadi otur yaz diyordum kendi kendime. Olsun. Yola çıkmak her zaman iyi geliyor bana. Bu sefer de öyle oldu. Bizim köye gittim bayramda, liseye kadar neredeyse her yaz en azından bir aylığına gittiğim, çocukluk hatıralarımın arasına. Ve hatırladım, ve fark ettim. Küçükken o sıcakta herkes sabah erkenden kalkıp fındık bahçesine gittiğinde, tek başıma oturur babaannemin iki döşek koyulu mutfağında, hayaller kurardım. Döşeklerin altındaki kim bilir taa ne zamandan kalma eski gazetelerin sayfalarına tekrar tekrar bakıp uçar giderdi aklım. Nerelere gidecektim, neler yapacaktım, neler olacaktım. Hepsini hatırladım bu son bir haftada. Ve kararlarımı verdim. Umrumda değil. Evet babam hep gıcık, önyargılı, kocakafalı bir adam olarak kalmaya devam edecek, yapabileceğim birşey yok. Artık takmayacağım, en azından takmamayı deneyeceğim. Onun beklediği, istediği şekilde yaşadım bir süre. Bekleyebileceğinden de daha hayırlı bir evlat oldum, bundan sonra hiçbir şey diyemez. Dese de kendi bilir.
Kararımı biliyorum. İnsanların ne dediği ne diyeceği, nasıl yaşadıkları, kaç yaşında hayatlarını kurdukları herşeyi hallettikleri falan umrumda değil. Böyleyim ve böyle olmamım bir nedeni var demek ki, onlar gibi olmaya çalışmam gerekmiyor. Anlatacak çok şeyim var, bir sürü yolculuk; Akçakoca, Ordu, Sümela Manastırı, Uzungöl...Bir sürü kitap var, bir sürü albüm var, çok şahane şarkılar var içime dokunan. Hepsini anlatacağım, unutturmayın. Ama önce ben yine bir yolculuğa çıkayım geleyim. Fethiye'de neler göreceğimi bilmiyorum bu yaşımda.

Bir yola neden çıktığınızı bilmiyor olabilirsiniz. Yoldaki bu kalabalığın içinde ne işiniz olduğunu bilmiyor, hatta bunu sormuyor bile olabilirsiniz. Yolun sonunu merak etmemek gibi bir dinginliğin, sonsuza kadar yürümeye yetecek bir gücün sahibi de olabilirsiniz. Sizi yolculuğa çeken yolun sonu değil, yolun kendi de olabilir. Belki sadece gitmeyi seviyorsunuzdur. Kaçıyor da olabilirsiniz ya da böyle olduğunu sanıyorsunuzdur. Öyledir.[http://ilyasozturk.blogspot.com'da yan sütundaki bir Kerouac resminin hemen altında okudum bu satırları ve onlarla baş başa bırakıyorum şimdilik sizi.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...