25 Mayıs 2025 Pazar

Previously on Neverland { 12.05 - 25.05 }


 En son görüştüğümüzden bu yana iki hafta geçti. Farkındayım. Her hafta sonu yazıyor gibi olmuştum geçtiğimiz iki seferde, bu son iki haftada neden böyle oldu? Bilinçliydi, bu haftamdan önceki haftam nispeten olaysız geçtiği için biriktirip yazayım istedim.

En son doktor ameliyatı bir ay daha ileriye attı demiştim ya tahlillere göre. Hah işte hemen sonraki pazartesi yine ilaca geri dönmüş oldum. Salı günü gene kontrolüm var. Bakalım bu sefer neler göreceğim?

O haftanın son iki gününde koordinatörüm izinliydi, o yüzden biraz daha rahat, biraz daha kendimle ilgilenebildiğim bir hafta oldu. 19'u da tatil olunca biraz kendime gelebildim 3 günlük bir haftasonu yaparak. Ama ne fayda, bu hafta sonu finallere girdim iki günde de sabahın köründe. Geçen hafta 3 gün hafta sonu yapabilmenin rövanşı olarak bu hafta hiç hafta sonum olmadı.

Ayağımdaki acı ve morluklar hala tam olarak gitmedi. Evet iki hafta daha geçti ve ayağım hala yürürken acıyor. Topuk tarafındaki morluk geçti gibi ama parmaklarımın altındaki kısım olduğu gibi duruyor. Kemiğimin etrafı da hala şiş. Bu kadar zamandır bir türlü iyileşememiş olmak sinirimi gerçekten bozuyor. O yüzden bu son iki gündür deli gibi yürüdüm. Sinirle, hırsla, sanki ayağımla inatlaşırcasına. Dün sabah sınava yürüyerek gittim. Öğleden sonraki sınava da yürüyerek gidip döndüm. Bu sabahki sınava da yürüdüm. Yanımda telefon olamadığı için tam hesaplayamıyorum ama yaklaşık 9 km yol yürüdüm bu iki günde. Neredeyse bir buçuk aydır yatıp oturmaktan başka bir şey yapmadığımı da düşünürsek şu an ağrıyan tek yerim burktuğum ayağım değil.

En son Boys Over Flowers izliyorum demiştim ya, nasıl azmettim bitirdim anlatamam. Bir yandan çok keyifliydi, bir yandan da acayip sıkıcıydı. Daha geniş anlatırım fikrimi sonra. Birçok yeri sardıra sardıra izledim yalan yok. Yoksa 25 bölümü, bu kadarcık sürede - sınavlara da çalışmak zorundayken - bitirmek mümkün olmazdı yoksa.


Boys Over Flowers'ın gazıyla Heirs'ı açtım sonra. Zerre yakışıklı bulmadığım Lee Minho'yu bile izleme ister hale getiren insanı işte hep bu hikayeler, karakterler, k-drama dünyası. Neyse, Heirs çok kötüymüş, ilk bölümü zor bitirdim. Bıraktım tabiki.


"Dear Hongrang"a başladım sonra. 11 bölümlük, ilginç bir bölüm sayısı. Ama Lee Jae Wook'u yeniden hanbok içinde ve kılıç savururken göreceğim için çok heyecanlıydım. Tüm bu sınav hengamesi içinde 4 bölüm izleyebildim şimdilik. Çünkü böyle oturup, sakin bir kafayla, her detayına dikkat ederek, müthiş görüntülerinin tadını çıkara çıkara izlemek gerekiyor. Onu da ancak sınavlardan sonra yapabilirim dedim. Müziklerine aşık olmuş olabilirim dizinin bu arada.



Öyle olunca ders çalışmalarımın arasında kafamı yormadan ama eğlenceli bir şekilde izleyebilmek için Smallville'e geri döndüm. İkinci sezonu bitirip, üçüncü sezona geçtim. Onu da tabiki hatırladığım bölümleri geçerek ya da ileri sararak izledim. Bugün son sınavı da atlattıktan sonra eve geldiğimden beri üçüncü sezonu bitirmeye çalışıyorum. Gördüğüm kadarıyla ilk 3 sezonda hemen hemen her bölümü izlemişim tvde yayınlanırken. Bölüm başlarken aaa bunu izlememişim herhalde diyorum, sonra bir yer geliyor mesela hah beynimde ışıklar yanıyor, hatıralar gözümün önüne akın ediyor. Bölümü izlediğim hatırlasam da çoğu zaman çok eğlendiğimden geçemeyip, izlediğim için uzun sürdü üçüncü sezonu izlemem. Smallville'den sonraki 10-15 yıl içinde birçok başka yerde oynamış, sonrasının tanınan yüzleri olan pek çok oyuncuyu her bir bölümde ergen bir ucubeyi oynarken gördükçe gülümsedim durdum. Şimdi hepsini tanıdığım isimleri o zamanlar Smallville'in saçma bir bölümünde gördüğümü hiç hatırlamıyordum mesela. Bu arada anladığım kadarıyla tvde yayınlanırken ilk 4 sezonu baya izlemişim. 5.sezondan da aralama aralama anılarım var. 6.sezondan birkaç Arrow (karakter olan arrow dizi olan değil) görüntüsü var ama o sezonda bir şeyler kopmuş sanırım bende. Dizi final yapana kadar bir daha hiç izlememişim. Final yaptığından bile sonrasında haberim olmuştu.

Hafta başında Smallville izlemeye geri döndükten hemen sonraki gün öğle arasında dışarıda karşımdan gelen bir adamın üstündeki tişörtte Superman işareti gördüm. Siyah bir tişört ve siyah beyaz bir işaretti ama sonuçta Superman'in simgesiydi. Öylesine, bir anda, durup dururken önümde beliriverdi yani. İzliyor olduğum için dikkatimi çekmiş değildi. Normalde herkesin ne giydiğine bakarım dışarıda dolaşırken, yargılamak veya dalga geçmek vs. gibi şeyler için değil. Güneş gözlüklerimi takınca kimse onlara baktığımı göremediği için rahatça bakabiliyorum da. Yürürken bir moda eleştirmeniymişim gibi hayal ederek, kendime böyle oyunlar oluşturarak yürüyorum. Bu yüzden tam da öyle bir günün ertesinde o adamın o simge ile önümde belirmesi...ilginçti.

Sonra perşembe günü daha ilginci oldu. Sabah servisin camında dışarı bakarken bir kız gördüm, yol kenarında yürüyordu. Pek çok insan da yürüyordu o sırada, ilginç olan o değil. Kızın üstündeki bluzda kocaman bir yüz gördüm, Jeff Buckley'nin hüzünlü gözleriyle dağınık saçları yolun karşısından bana bakıyordu. Sabahın o saatinde görmeyi, karşılaşmayı, hatırlamayı beklediğim bir şey değildi. Allak bullak oldum. Buckley'nin sesiyle hüzünlendiğim onca zamanı düşündüm üniversitedeyken. Tüm o umutsuz gibi görünen günlerin hatırası üstüme hücum etti. Ne dinlerdim dedim kendi kendime, ne çok dinlerdim. Sonra birden bire, dinlemedim. Ne zaman ya da nasıl dinlemeyi bıraktığımı hatırlayamadığım için birden bireymiş gibi geliyor. Yüzümde acı bir gülümsemeyle kızın bluzunda gözlerim, kafam servisin camında işe gittim. O gün akşam instayı açtığımda takip ettiğim bir oyuncunun hikayesinde birden bire bu sefer sesiyle karşı karşıya geldim Buckley'nin. Oyuncuyu takip ettiğim bunca zamandır, neredeyse yıllardır hiç onu paylaşmamıştı halbuki. Bir sebebi olmalı dedim, her şey de evrenin bana vermeye çalıştığı mesajlarla ilgili olamaz dedim. Kesin ölüm yıldönümü falan bir şey olmalı dedim. Bu zamanlarda olduğunu hatırlıyordum çünkü, gecelerce karanlıklarca dinlemiştim çünkü sesini. 29'undaymış bu ayın. Demek ki onun da günü gelmemişti. O zaman cidden bu sefer evren bana ne demeye çalışıyordu? Bilemedim.

Neyse sinirimi bozan şeyi ise anlatmayacağım. Yine salaklık, yine para kaybetmek, yine kendi kendime oturduğum yerde zarara uğrayış. Ama kendime hatırlayıp, yeniden sinirimi bozmayacağım. Sadece bu artık son salaklığım olsun istiyorum. Öyle dua ediyorum. Bu sonuncusu olsun. Böyle salak ben'e son bir veda ediş gibi. Hadi bunu da yaptım, olsun ders aldım, olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Mayıs '25 - Yeni Çıkanlardan Beğendiklerim

1. BOYNEXTDOOR (보이넥스트도어) - I Feel Good ve 123-78 Boynextdoor'u ilk dinlediğimde hımm çok mu neşe dolular acaba bana göre diyerek bir ger...