28 Mart 2023 Salı

The Heavenly Idol [성스러운 아이돌] (2023)

 


Tanrıça Redrin'in iyilik dolu ve sadık hizmetkarı, yüce rahip Rembrary, şeytanın ordusuna karşı amansız savaşında nihayet şeytanın ta kendisiyle yüz yüze gelir. İki büyük güç, kötülüğün gücü ve iyiliğin gücü karşı karşıya geldiğinde gökle yer yerinden oynar ve Rembrary birden kendisini bambaşka bir dünyada, bambaşka biri olarak bulur. Rembrary'nin ruhu ile dünya gerçekliğindeki başarısız, unutulmuş bir erkek idol grubunun üyesi olan Woo Yeon Woo'nun ruhu yer değiştirmiştir. Rembrary bu saçma sapan dünyadan bir an önce kurtulup, kendi dünyasındaki insanları şeytanın savaşından kurtarabilmek için yol ararken bir yandan da bir idol olarak ödüller kazanabilmek için çabalamak zorunda kalır. Ancak bu dünyada da şeytan peşini bırakmamıştır, o da Rembrary gibi, başka birinin bedeninde bu dünyada kendi gücünü kullanmaya başlar. Rahip Rembrary, bir yandan şarkı söyleyen, dans eden, tv showlarına katılmaya çalışan bir idol olmaya, bir yandan şeytanın bu dünyadaki kötülükleriyle mücadele etmeye, bir yandan kendi dünyasına geri dönmeye çalışırken hem kendisiyle hem de insanlarla ilgili bilmediği şeyler öğrenmeye başlar.

"The Heavenly Idol" orijinal adıyla 성스러운 아이돌, ki bu da "kutsal idol" olarak çevriliyor, Güney Kore'nin tvN kanalında 15 Şubat - 23 Mart 2023 arasında yaklaşık birer saatlik 12 bölüm olarak yayınlandı. Sin Hwa Jin'in aynı adlı web romanından uyarlanmış. Web romanı da internette yayınlanan roman işte. Gerçi webtoonlardan falan ne farkı vardır bilemiyorum. Biri resimli biri resimsiz midir artık kim bilir. Neyse.


A Business Proposal'dan sonra Güney Kore dizisi izleyicisi camiası olarak (böyle bir camia var tabi gülmeyin :D ) hepimiz ikinci çiftin başrol oynadıklarını dizileri görmeyi bekliyordu. Seol In Ah'nın başrol olduğu dizi Oasis, Mart'ın başında başladı (ona henüz göz atamadım, sırasını bekliyor). Kim Min Gue ise The Heavenly Idol ile başrol olarak ekranımızda göründü sonunda. A Business Proposal'daki ciddi, karizmatik ve güçlü duruşlu karakterinden sonra burada iki ayrı karakterde izleme şansımız oldu. İçi dışı iyilikle dolu, yardımsever rahip Rembrary olarak ve başarısız hayatından bıkmış sinir bozucu Woo Yeon Woo olarak bu kez komedinin dibine vurmuş olarak izledik. Onun karşısında kadın başrolümüz Go Bo Gyeol'u ben ilk defa izlemiş oldum. Daha önce izlediğim bazı dizilerde ufak rollerde yer alıyormuş ama hiç dikkatimi çekmemişti (Minyon olmasının bununla ilgisi olmadığını düşünmek istiyorum :) ). Zaten böyle hemen dikkatleri çeken, parlayan bir havası da yok. Böyle de kötü bir oyuncu demişim gibi oldu, öyle demeye çalışmadım. Çok sakin, çok nötr bir duruşu var oyuncunun. O yüzden de sanırım, başrollerin aşk hikayesi çok fazla göze batar şekilde değildi ya da hikayenin tüm gidişatı içinde çok önemliymiş gibi gelmedi. Güzel bir dokunuştu, sevimli bir halleri vardı ama o kadar. Çift olarak ilişkiye başlamalarından çok, ilk etaptaki birlikte halleri, maceralara atılmaları, birbirlerine takılmaları daha heyecanlı ve "kimya" barındırıyordu mesela. Ama bu minicik kadına yazılan karakter, cidden bunca yıldır izlediklerim arasında kenara not ettiğim, kalbime o en yakınlardan biriydi. Şeytan, insanların akıllarına girip, içlerindeki kötülüğü açığa çıkardığında herkes mutlaka başkalarından nefret ederken, başka insanlara zarar vermeye çalışır, bir şeyler kazanmaya çalışırken başrol kadın karakterimiz kendinden nefret ediyor. Şeytan aklına girip, bilinçaltındaki kötü düşünceleri açığa çıkardığında görüyoruz ki onun kötü düşünceleri, tüm nefreti, tüm meselesi kendiyle. Başkalarına zarar vermiş olduğunu düşündüğü için kendinden nefret ediyor. Herkes başkasını öldürmeye çalışırken o sadece kendisini öldürmeye çalışıyor.

Dizi aslında konusuna baktığımızda alabildiğine hafif, böyle pofuduk bir fantastik öğeli romantik komedi gibi görünüyor. Öyle de zaten ama yukarıda da azcık bahsettiğimden görebileceğiniz gibi alttan alttan pek çok acı verici şeye, yaraya dokunuyor. Depresyonun, anksiyetenin en kötü hallerini görüyoruz mesela ama ortam o kadar pembeli fantastik ki o kadar takılmıyoruz. Eğlence dünyasının, idol yaratma evreninin ne kadar saçmalıkla, gurur kırıcısı, ruh sömürücü şeyle dolu olduğunu görüyoruz ama her zorluk bir şekilde tatlıya bağlanıyor ya üzüntümüz geçiveriyor. Şeytanın bile duygularını görüyoruz, aslında onu kötülük yapmaya iten şeyin içten içe hissettiği sevgi dolu duygular olduğunu görüyoruz.

İşte kötü olan, işte şeytan

Şeytan demişken, dizide "kötü olan" diye çevirmişlerdi gerçi de, karakteri canlandıran Lee Jang Woo'yu da ilk defa izlemiş oldum ve böylesine saçma bir senaryoda aslında gayet de karikatürize edip, çok da emek vermese bile oynayabileceği bir karakterde neden ve nasıl bu kadar büyük, bu kadar iyi oynamış hayran kaldım desem yeridir. Daha önce minik yan rollerde olduğu bir diziyi bile izlememişim, o kadar yabancıyım kendisine. Ama bir insan bir rolde bu kadar karizmatik, bu kadar duygusal nüanslı, bu kadar kendini parçalayarak nasıl oynar? Bir de yani 12 bölümcük süren, saçmalıklı fantastikli bir rom-comda. Diziye saçma diyorum ama kötü manada değil yani bu arada. Hani saçma olduğunu bilirsiniz, senarist de oynayanlar da çekenler de bilir ve hep birlikte kendinizle eğlenirsiniz, çok da ciddiye almazsınız ama yine sonuna kadar onlar diziyi yaratırkenki kalitelerinden, siz de izlerkenki keyfinizden ödün vermezsiniz ya, hah işte tam da ondan bu dizi. Kostümler - fantastikli bölümleri kastediyorum - dandik, dekorlar dandik, görsel efektler öyle yanar dönerli falan. Ama yine de insan takılmıyor bunlara. Çünkü dizi de o kadar ciddiye almıyor, biz de. 

Pontifex Rembrary - yüce rahip olunca kötü bir mullet kesimi saçınız oluyor

Deli ama iyi niyetli şirket başkanımız

Başrol Rembrary ile bıcır bıcır oradan oraya koşturan grup menajeri kızımızı izliyoruz (yukarıda bahsettiğim başrol kızımız). Yıllar sonra yine taş gibi bir karizma ile arz-ı endam eden bir başka Grim Reaper bulmuşuz ona bakıyoruz (Park Sang Gam'ın canlandırdığı Gam Jae). Başrolümüzün üyesi olduğu idol grubu "Wild Animal"ın birbirinden ilginç ve eğlenceli üyelerinin hikayelerini izliyoruz mesela. Kasy'nin, Jung Seo'nun, Tae In'in, Hae Gyeol'un her birine en azından birer bölümde değinilmiş olması, Rembrary'nin onların hikayeleriyle bir yandan da karakter olarak gelişmiş olması çok güzel detaylardı. Grubun şirket müdürünü canlandıran Ye Ji Won'u mesela Thirty But Seventeen(2018)'den sonra ilk defa izleme şansı bulduğum için ayrıca mutlu oldum (ahh o dizi de kalbimde yaralardan bir tanesi, bir türlü anlatamadım, bir türlü yazamadım 5 sene oldu, 2018'in yazını geçirdiğim hikayeydi). Oradaki Jennifer gibi ikonik bir karakterden sonra kadını burada birden böyle egzantrik bir şirket başkanı olarak görünce afalladım tabi. Tüm dizinin karikatürü de sen ol demişler ona, istediğin gibi saçmala, oradan oraya ayıl bayıl kaş göz yap demişler. Komik olmasına komik de, izlerken bazen yormuyor değil. Daha geçende Crash Course in Romance'te çocuklarının eğitimine takık, gestapo gibi bir anneyi canlandıran Jang Young Nam ablayı da mesela kısa ama eğlenceli bir rolde, ölüler dünyasının tanrıçası olarak izliyoruz.

Bahtsız ama sevimli grubumuz Wild Animal

Dizi kendini ciddiye almıyor dedim ya, aslında çok da ciddiye alınması gereken mesajlarla dolu olmasına rağmen ortamı karartmamak adına yapıyor bunu. "İdol"lük gibi bir kültürün neredeyse toplumun temelini oluşturduğu çok zorlayıcı bir sistemin içinden bir hikaye anlatıyor. Bu kültürün tamamen dışından bir karakterin, Rembrary'nin, her şeyin saçmalığını ve mantıklılığını adım adım keşfedişine eşlik ediyoruz. Hikayenin genel dekorunu oluşturan bu olmasına rağmen aralarda çok minik minik eleştirilerle ekrana getirip, geri Rembrary'nin hikayesiyle devam ediyor. Wild Animal grubunun üyeleriyle birlikte dünyanın bir ucunda, hayata yeni başlayan çocuk yaştaki gençlerin sırf bir idol olmak, ünlü ve başarılı olmak için neler çektiğini, neler yaşadığını gösteriyor aslında ama asıl sorunumuz bu olmadığı için o kadar da ciddiyetle yapmıyor. Bu idollerin fanı olma durumunu anlatıyor sonra, neden böyle bir şeye ihtiyaç duyduğumuzu, bunun neden aslında çok da temel bir insan ihtiyacı olduğunu görüyoruz hikayenin içinde yer yer. Bu konu ile ilgili daha iyi, yani daha çok bu konuyla ilgili başka diziler de var aslında. İzleyeli yıllar olan ama bir türlü onu da yazamadığım Her Private Life(2019) dizisinde mesela direkt bunun üzerinden ilerliyordu konu.

Neyse demem o ki The Heavenly Idol gayet keyifli, sevimli, eğlenceli böyle çok fark etmediğinizde, detaylara takılmadığınızda çok da hafif, öyle kısacık 12 bölümde izleyip, bitirebileceğiniz tatlı bir hikaye. Bu yılın, bitirdiğim 2.dizisi olarak yerini alıyor. Sene sonunda muhasebemizde yine görüşeceğiz.

2 yorum:

  1. Vallahi Süpersin. Harika bir senaryo, ben bayıldım. Keyifle izliyorum sayende. Yazmasan hiç de haberim olmazdı. İyi ki varsın. Teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aaa çok sevindim:) Gerçekten eğlenceli bir dizi çünkü.

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...