26 Ocak 2019 Cumartesi

“It takes courage to grow up and become who you really are.”

Sanırım bir şeylere başlamakta ve bitirmekte iyi değilim. Ortasında çok iyiyim, ortayı doldurmakta şahaneyim bence ama işte, oraya gelene kadar kıvranıp duruyorum. Şu an bu yazıya başlayabilmek için bin takla attım örneğin. Nasıl başlayacağımı bilemeden saatlerce elim klavyede bir o yana döndüm, bir bu yana. Aslında şöyle afilli bir şey diyerek başlamak istemiştim: Ben bu haftanın başında, hayatımda ilk defa kendim gibi davrandım. Ama daha cümle aklımda tekrar ettiğim anda bile hiç de o kadar doğru gelmedi. Neresinden tutsam elimde kalıyor. Kendim gibi davrandım demekle esasında hep davranmak istediğim gibi demeye çalışıyorum. İçimdeki ben gibi davranmak yani. Oysa dışımdaki ben hep bunun tam tersi davranıyor. Eh o zaman gerçek ben, dışımdaki bu ben mi oluyor? Kimseye karşı şimdiye kadar bir kere bile içimdeki bu ben'in dediği gibi davranmamışken, yine de gerçek kişiliğim bu içimdeki ben olabiliyor mu? O yüzden cümlemi daha gerçekçi hale getirmeye çalışıyorum: Ben bu haftanın başında hayatımda ilk defa (yarım yamalak da olsa bir) cesaret (kırıntısı) gösterdim.
Evet yaptığım işten hoşlanmıyorum, evet mühendis olmak istememiştim-istemiyorum, evet hayatımla ilgili hiçbir şeyden - tek bir şeyden bile - memnun değilim (hiçbir zaman olmadım) ama bir şekilde "eh işte" deyip devam edebiliyor olabiliyorum ya, hah işte bu yeni işe başladığımdan beri bu "eh işte" duygumu silip süpüren, hayatımı alabildiğine cehenneme çeviren bir canlı mevcuttu. Her gün, sabahtan akşama dip dibe olmak zorunda olduğum, muhattap olmak zorunda olduğum bu canlı, üstüne üstlük son birkaç aydır da amirim gibi bir şeydi. Aslında bu kadar işlerin benim açımdan kötü olmasının da sebebi benim, o konuda zaten kendime manyakça kızıyorum orası ayrı. Çünkü benim yerimde bir başkası olsaydı, herhangi biri, bu canlıya saniyesinde ehh be deyip katlanmazdı. Vurur kafasına, işine bakardı. Ama işte, yine sorun benim bu gerizekalı kişiliğim. Sesimi çıkaramamam. Bana karşı hiçbir yaptırımı bile olamayacak bir canlıya karşı neden bu kadar korkak oluyorum ki  değil mi? Aylarca sesimi çıkarmadım, katlandım, ezildim, gömüldüm, içimde patladı durdu, kendimi yedim bitirdim. Oysa - bakın yüzde yüz eminim bu tespitimden - bu canlının bence insan içine çıkması çok yanlış, akıl hastanesine kapatılması gerekiyor. Durum böyle olunca bu çöp kadar bile değeri olmayan canlı yüzünden tüm hayatım berbat bir hal aldı. Yaşamak zulüm oldu, her gün o odanın kapısından girerken tüm ruhum çekildi, ne yediğimden ne içtiğimden hiçbir anımdan bir şey anlamaz hale geldim. Her saniye kafamın içinde konuşmalar yapıp duruyordum, habire ondan yakınıyordum, habire birilerine, beni bu durumdan kurtarabilmesini umduğum insanlara konuşmalar yaptığımı hayal edip, prova edip duruyordum. Tüm gün, evde, uykuya dalmaya çalışırken, serviste gidip gelirken, yemek yerken, çay içerken her an kafamın içinde dönüp duruyordu. Her an ölmesini, yeryüzünden silinmesini diliyordum. Her gün iş yerine giderken dua ediyordum inşallah dün gece gebermiştir de bugün gelmez diye. İnşallah bugün gözümün önünde ölür de bir tekme de ben atarım hıncımı alırım diye.
Geçen hafta boyu izindeydim, sonra bu haftanın başında döndüm. Yine kendi kendime kararlar verip, bu sefer cesur olacaksın konuşacaksın bu sefer bu işi bitireceksin artık bir yaş daha büyüdün yetişkin ol hayatının iplerini eline al diyerek. Gerçi yine bu kararlara uyabileceğime pek de inanmayarak gittim işe. Ama herhalde bu kez çılgınca mesajlar yollamış olmalıyım ki herşey kendiliğinden oldu. Gittim, ben sadece merhaba falan dedim başkana müdüre, hani normalde konuşabilir miyiz diyecektim öyle karar vermiştim işe öyle gitmiştim ya, yine de diyemedim tabiki ama her şey saniyeler içinde oldu, başkan dedi ki benim odaya geç bekle geliyorum. Allah allah dedim bir içimden, what the hell...Sonra bekledim, geldi, dedi nasılsın. İşte çocuklar, hayatımda ilk defa tam olarak o anda daha önce davrandığımdan farklı davrandım. Davranabildim. En azından bunu başarabildim. Dedim ki iyi değilim. İYİ DEĞİLİM. 32 yıldır bu soruya hep iyiyim dedikten sonra, kan kusarken bile iyiyim dedikten sonra o anda ilk defa değilim dedim. Dahası anlatmaya başladım. ANLATABİLDİM. Gerçi gene de aklımdakilerin, prova ettiklerimin yüzde kırkını falan anlattım da. Eh hiç yoktan iyiydi. Bu bile benim için kocamaaaan bir adım. Ve dahası, beni daha da şaşırtan tarafı, adam harekete geçti. Hem de ben odasından çıkar çıkmaz. Artık o canlıyla aynı odada durmak zorunda değilim, onu başka bir odaya, hem de bulunduğum binadan en uzak olan binadaki bir odaya gönderdiler. Artık amirim değil ve yüzünü bile görmek zorunda değilim. Gerçi yine aynı işini yapmaya devam ediyor ve o var olmaya devam ettikçe doğru düzgün bana iş düşmüyor ama bu kadarı bile önceki durumuma göre cennet. Hala çok şaşkınım. Bu kadar çabuk bir şekilde olabileceğine hiç ihtimal vermemiştim. Haa diğer odaya gitmesi yine de 3 gün aldı, oyalandı durdu, ben de saniyeleri saydım ama sonunda gitti ya. Bir de gitmeden önce kenara çekti beni konuşalım diye. Bu duruma benim sebep olduğumu bilmiyordu ama suratımın halinden bir şeyler olduğunu anlamış ki sordu. Ve ben yine karşımdakinin yüzüne düşüncelerimin binde birini söylemez halime geri döndüm. Tamam az buçuk ifade etmeye çalıştım onu sevmediğimi, onunla çalışmak istemediğimi ama gayet yumuşatılmış gayet kibarlaştırılmış bir şekilde. Oysa ne var söylesem senden nefret ediyorum ölmeni diliyorum keşke yok olsan keşke Thanos seni de yok etmiş olsa diye. Ah bu ben.
O yüzden artık acayip mutlu olmam gerekiyormuş gibi düşünüyorum ama günlerdir o eski ruh halimden sıyrılamadım. Yani bir türlü bünyem durumun gerçekliğini algılayamadı. Şimdi hakikaten kurtuldum mu diye bir tereddüt, bir bocalama içindeyim. Rahatlamalıyım, mutlu olmalıyım ama hiç alışık değilim ya bu duygulara bir türlü kabullenemedim. Durup durup hayata artık daha umutlu daha güzel bakabilirim diyorum kendi kendime, hatırlatıp duruyorum ama. Resmen önümde yepyeni, tertemiz bir sayfa açıldı gibi hissediyorum bir yandan. Öteki yandan da nefretim, sinirim, kinim bir türlü geçmek bilmiyor. İşe başladığımdan beri o kadar gün eve dönüp saatlerce çığlık çığlığa ağladığım zamanları unutamıyorum. Bu kadar ay, her günümün zehir olmasına sebep olmasını unutamıyorum. İçimdeki bu kapkara karanlık geçmek bilmiyor. Zaten asıl sorun bu. Kimseye, hiçbir duruma sinirimi gösteremediğim, ifade edemediğim için çok daha fazla ve çok daha aşırı yaşıyorum ben sinirimi. İçim öylesine dolup taşıyor ki ne yapacağımı bilemiyorum. Kurtulamıyorum bu öfkeden.
Oysa hayat artık çok güzel. İstediğim her şeyi yapabilirim. Yeni seyahatler planlayabilirim, yeni maceralar yaşayabilirim, evimi yeniden dekore edebilirim, yazmaya vakit ayırabilirim, çok güzel kitaplar okuyabilirim, hep denemek istediğim kursları deneyebilirim, Cey için çok güzel şeyler oluyor-olacak, bahar güzel umutlarla geliyor...Ama içimdeki karanlık bir türlü gerçekliğini algılamama izin vermiyor. O kadar uzun zaman böyle biri olmuşum ki öbür türlüsünü nasıl olacağım bilemiyorum.

2 yorum:

  1. Kulübe hoş geldin.. Tarzın değil ama iyi tarafından bak :) Yepyeni tertemiz sayfana 40 değil 32 yaşında gelmişsin ve önceki hikayenden devam eden ve o boş sayfanın bi çeyreğini ayırmak zorunda olduğun bir bağın/yükün yok ;)

    YanıtlaSil
  2. "İşler istediğim gibi gitmediği için mutsuzum"a o kadar inanmış ki bünye, işler kendiliğinden yolunda gidince mutsuz olacak bahane bulamamaktan mutsuz olmuşsun :)

    YanıtlaSil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...