13 Şubat 2018 Salı

Şubatta Ankara'da gezinti: PTT Pul Müzesi

haberleşme tarihi
Vakıf Eserleri Müzesi'ni gezdikten sonra baktım müzelerin genel kapanış saatine daha birkaç saat var, hemen değerlendireyim sıradan devam edeyim dedim. Oradan çıkınca hemen yolun karşısında iki adım ötede PTT Pul Müzesi var, Ulus'ta o civardaki birçok bina gibi başka bir çağdan, güzel binaların yapıldığı bir çağdan kalma gibi duran bir binaya dalıverdim.
ama ben pek bir severim
Müze binası dışarıdan öyle evet ama kapıdan içeri adımımı attığım anda birkaç yüzyıl ileri hoplamış gibi oldum. Çünkü içerisi dışarısından çok farklı, acayip ışıklı aydınlık, modern duruyor (ben-nefret-etmek-modern). Tabi böyle bir anda dumura uğramış halimle dalınca içeri, bir süre şaşkoloz bir şekilde dolandım. Girince hemen görevli karşıladı, gayet ilgili ve düzgün bir şekilde, hemen karşılama masasından bir dolu broşür verdi, biletimi verdi (bu müze de bedava-😄), çantamı nereye bırakacağımı gösterdi ve nereden nasıl gezeceğimi anlattı. Çıkışta da yine aynı masadan kartpostal seçebilirmişim. O tüm bunları söylerken ben yine de şaşkındım, hatta böylesi bir karşılama ile daha da şaşırdığımdan sarsak sarsak oraya buraya adımlar atıp durdum. Adamın her dediğini tekrarladım, bileti yanlış yere tuttum. Barkodlu bileti şeye tutuyor barkodunu okutup giriyorsunuz. Şey dediğim de bu metronun girişinde falan olur ya hah tamam geldi aklıma, turnikeli şey, ondan geçiyorsunuz. Ben oradan geçtim ve gezmeye başlanılması gereken yönün tam tersine doğru yöneldim tabi. Sonra böyle ortalıkta oradan oraya tiger gibi dolandım bir süre, görevli de turnikenin üzerinden bir süre izleyerek anlam vermeye çalıştı bu napıyor acaba diye. En sonunda başlanılması gereken yeri çözüp, oraya gittim neyse ki.
aletlerin şahaneliğine bakın

resmen bilim bu ya
Bu giriş katta turnikeden geçince öncelikle sol taraftaki Posta ve Haberleşme Tarihi bölümünden başlıyorsunuz. Burası tüm müzedeki en sevdiğim yerdi. İnsanlığın haberleşmesinin nasıl başladığından, Perslerden Yunanlardan anlatmaya başlıyor, Osmanlı'ya kadar devam ediyor. Kurtuluş Savaşı'nda PTT'den, çalışanlarından, o dönemdeki önemli telgraflardan dolanıp, eski dönemlerdeki aletlerin ve eski postacıların kıyafetlerinin olduğu orta bölüme geliyoruz. Bu orta bölümün arkasında müzenin kafesi var ki şahane görünüyordu, belki bir daha gitme şansım olursa orada da otururum.
Giriş kat sol ve orta bölümünü bu şekilde hayranlıkla gezdikten sonra yavaştan pullara giriş yapılan sağ kısma daldım. Burada ilk puldan, pulun ne olduğundan falan bahsedilen bölüm ve ayrıca çeşitli dönemlerden büyük boyutlu, özel üretim pullar var.
Üst kata çıkınca merdivenden yönümü gene bir şaşırdım ama bence bu benim suçum değil. Binanın iç planı çok karmaşık. Bin tane merdiven kapı iniş-çıkış ve oda var. Her yer birbirine benziyor. Her odanın girişinde aynı şey yazıyor, eski dönemden pul var içeride diye. Bir de ilk nereden başlanacak, hangi odaya girmelisin sonra nereden devam etmelisin falan gibi yönlendirici şeyler yok. Bazen sanırım birkaç yerde ok gördüm ama, şansına.
Bu 1.katta (girişin üstü yani) kronolojik olarak pulların - Osmanlı, Cumhuriyet - sıralandığı odalar var. Ayrıca arada ilginç odalar da var. Mesela bir odada çok çılgın gönderi adreslerine sahip mektupların olduğu bir duvar var, bakın postacılar nelerle uğraşıyor der gibi. Bir odada pulların arasında eski posta çantaları ve eski postacıların olduğu fotoğraflar var. Bu fotoğraflar beni çok etkiledi, neden bilmiyorum. Fotoğraflardan bana bakan yüzlerle birlikte sanki oradaymışım, yüzyıllar öncesindeymişim gibi hissettim (ya da hakikaten o kadar fazla film izledim ki bu ara iyice koptum gerçeklikten). Yalnız bu katta felaket derecede pul var. Bir dolu pul var. Bir de ufak ufak, cama yapışıp inceleyeceğim diye, göreceğim diye helak oldum.


1.katta hakikaten yorulduktan sonra nihayet bir şekilde üst kata çıkan merdivenleri bulup 2.kata çıktım. Burada tematik koleksiyonlar var. Bir dolu çiçekli böcekli pul diyeyim ben size en cahil cühela halimle. Ayrıca damgalar ve damgalı pullar. A yok damga denilmiyordur ona mühürdür, doğru doğru mühür. Ayy mühür deyince aklıma o ürkütücü mühür dersi geliyor tüylerim ürperiyor, neyse. Tabi sadece çiçekli böcekli değil caanım, sporlu, arabalı, futbol takımlı, Atatürk'lü,...yani resmen her saat başı oturup biri pul mu tasarlamış nedir.

3.katta ise dünyadan pul koleksiyonları var. Ama ben zaten bu kata gelene kadar artık iyice kafayı şaşmıştım, bu kadar kısa sürede bu kadar fazla pul görünce, eh bir de bir anda görünce devreler gitti benim. Yani sanırım çok pul insanı olmayabilirim, bana daha çok işin tarihi falan daha ilginç geliyor (aaa çok şaşırtıcı değil mi 😆). O yüzden sanırım pulların çeşitlerinden çok haberleşme tarihini, postacı kıyafetlerini görmek keyif verdi bana. Ama sezarın hakkı sezara, burası acayip dolu bir müze, hem eğitim için hem de bu pul olayıyla uğraşanlar için şahane bir ortam ve kaynak. Bir de hakikaten çok iyi yapmışlar müzeyi, düzeni, görevlileri, ortamı, sergileri çok iyi.
mesela yani :)
Müze dini ve milli bayramlarla pazar günleri dışında her gün sabah 9-akşam 5 arasında gezilebiliyor. Çıkışta masadan kartpostalınızı seçiyorsunuz ya bu arada onlar niye öyle kalpli kalpli ya? İnsan bir tiksiniyor, şöyle düzgün resimli bir şeyler niye yok ya?
bu arada müze binasını çekmeyi unutmuşum o yüzden yazının en başına koyamadım ama en sonda yolun karşısındaki garanti bankası binasının güzelliğine hayran kalıp çekmiştim onu koyarak telafi edeyim dedim.
Neyse, bir müzeyi daha başarıyla gördükten sonra artık önümüzdeki müzelere bakabiliriz çocuklar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...