17 Aralık 2017 Pazar

Henry David Thoreau'dan "Sivil İtaatsizlik"

Thoreau'nun o meşhur açılış cümlesiyle başlayayım: "En iyi hükümet en az hükmedendir." Böyle yazıyor Thoreau ve başlıyor içinde ne varsa, ne düşünüyorsa, etrafındakilere, onu yönetmeye çalışanlara, tüm insanlara ne söylemek istemişse o zamana kadar, yazıp anlatmaya. Aslında bu "pasif direniş" olarak adlandırılan direnme ve protesto etme olayını ya da bunun içeriğini, onu yaptığı direnişleri, protestoları yapmaya iten sebepleri oluşturan fikirleri, temellerini anlattığı kitap bu. 1845'te gidip, arkadaşı Ralph Waldo Emerson'ın Waldo Gölü kıyısındaki arazisinde kendi inşa ettiği bir kulübede yaşadığı iki yıl boyunca emlak vergisi gibi bir türdeki vergiyi ödemeyi reddetmiş Thoreau. Çünkü o zamanlar devam eden Meksika-Amerika savaşını (1846-1848) ve köleliği bu şekilde protesto ettiğine inanıyormuş. Ama tabi onca zaman vergi ödemeyince, eh sonra da borcu topluca ödemeyince almışlar hapse atmışlar abiyi. Sonra bir arkadaşı gelmiş ödemiş de salıverilmiş tek gece sabahlayıp. Ama Thoreau kitapta o arkadaşına, parayı ödemesine de laf ediyor mesela. Kendini hapse atmalarına da, vergi almak istenmesine de verip veriştiriyor tabi önce. Savaşın ne kadar salak saçması bir şey olduğunu anlatmaya çabalıyor, en az köleliğin akıl almazlığı kadar. 200 yıl öncesinde bile yazdığı şeyleri sanki dün, bugün bizimle otururken yazmış gibi hissettiriyor. Kendi kendimize icat ettiğimiz bir şey, bir kurum - devlet/hükümet/yönetim - nasıl olur da kendimize zararlı bir şey olur aslında diye hep beraber kafamız karışmış halde bakakalıyoruz. Tıpkı insanlığın yapay zekayı yaratıp, sonra da skynet tarafından avlanmaya başlanması gibi. Nihayetinde biz yarattık diyoruz, tutup kendi elimizle kendimizi yönetmesi için tıpkı bizim gibi etten kemikten başka insanlara boyun eğiyoruz. Neden? Harbiden neden?
Thoreau abi, "bakın ben tam bir baş belasıyım" diyen bakışıyla. kaynak: FamousAuthors
Thoreau'nun tüm bunlara dedikleri, açıklamaları o kadar yerinde, o kadar "doğru" ki.

Hükümet, insanların iradesiyle seçilmiş ve bu iradeyi yürüten bir kanaldır, ama halkın iradesinden önce, eşit miktarda istismarı ve sapkınlığı getirir. (...) birkaç kişinin hükümeti kullanarak sağladığı yarar, başlangıçta, bu hükümeti oluşturan insanların iradesi dışında kalmaktadır.

diyor mesela. Sonra,

(...)gücü elinde bulunduran insanların çoğunluğa göre hareket etmeleri, bunun haklı olduğunu ya da azınlığa göre adaletli olduğunu göstermez. Sadece bu insanların fiziksel olarak çok güçlü olduklarını gösterir. Ne var ki, çoğunluğun yürüttüğü bir yönetim hiçbir şekilde, insanların anladığı şekliyle, adalete dayalı olamaz. Çoğunluğun doğruya ve yanlışa karar vermediği, vicdanlı bir hükümet var olamaz mı? Çoğunluğun yararlılık kuralı göz önünde bulundurularak karar verdiği bir hükümet?

diye soruyor. Olabilir mi ki diyoruz biz de.

Hukuk asla zerre kadar eşitlik getirmemiştir ve en çok saygı duyulan kararlar bile, adaletsizlik için günlük vasıtalardır. Yasaya duyulan yersiz saygının en yaygın ve doğal sonucu, yüzbaşı, onbaşı, er ve tüm orduyu bir anda hayran olunası bir düzenle dere tepe aşarak, kendi istekleri, kendi mantıkları ve vicdanları dışında, ki bu işi onlar için iyice zorlaştırmaktadır, savaşa gittiğini izlemektir. Onların, kendi istekleri dışında bu lanetli işe dahil olduklarından şüpheleri yoktur. Onlar nedir? Yalnızca birkaç adam mı? Ya da gücü elinde bulunduran vicdansızların hizmetinde hareket edebilen kaleler ve silahlar mı?

diye yazıyor ardından ki biz de lanetler savurmaya başlıyoruz tüm bu düzene.

Kölelik ve savaşa fikren karşı olan fakat bunları bitirmek için hiçbir şey yapmayan; Washington ve Franklin’in çocukları olduğuna inanan, ama yine de eli cebinde oturup ne yapacaklarını bilmediklerini söyleyen ve hiçbir şey yapmayan, hatta özgür ticareti insan özgürlüğüne tercih
eden ve akşam yemeğinin üzerine sessizce okudukları piyasa haberleri ve Meksika haberleri sonrasında uyuyakalan binlerce insan var.

diyor sonra. Kendimize tükürmeye başlıyoruz, utancımızdan. Ama Thoreau'nun darbelerinin acıması yok, savuruyor.

Beklerken, bertaraf edilmişlerdir, bir başkasının gelip kötülüğü durdurmasını ve bu sayede pişmanlıktan kurtulmayı beklerler. Çoğunlukla, basit bir oy verirler ve Tanrı yanlarından geçip giderken hepsini Tanrı’ya havale ederek tevazu gösterirler.

Ama çareleri de söylüyor Thoreau, kendince işe yarayacak doğruları.

Eğer kendimi bir fikre adayacaksam, en azından önce o fikrin kimsenin hakkını gasp etmediğini
görmeliyim. Eğer öyleyse, onu bu durumdan kurtarmalıyım ki hakkını gasp ettikleri de kendi fikirlerini bulabilsin.
(...)
Bu dünyaya burayı yaşanacak bir şey yapmaya değil, iyi ya da kötü, yaşamaya geldim. Bir kişi her şeyi yapamaz, ama bir şeyler yapmış olmalı; çünkü zaten her şeyi yapamaz, yapması da gerekmez ki bir şeyi yanlış yapmasın.

Çok ilginç şeyler de söylüyor arada.

Bir kimse, eğer hükümetinin yoluna taş koymaz ise Türkiye’de bile zengin olabilir.

Sormaya, sorgulamaya devam ediyor ama hep yine de.

Yani devlet asla bir kimsenin aklı ile, entelektüel ve ahlaki yönden, yüzleşemez; yalnızca bedeni ve duyuları ile yüzleşebilir. Akıl veya dürüstlük olarak değil yalnızca fiziksel güç olarak üstünlüğü vardır. Bu dünyaya zorlanmak için gelmedim. Kendi ritmimle nefes alabilmeliyim. Kim en güçlü imiş, görelim. Hangi gücün büyüklüğü vardır? Onlar beni sadece benden daha üstün bir yasaya uymaya zorlayabilirler. Beni kendileri gibi olmaya zorlamaktalar. İnsanların çoğunluk tarafından şu ya da bu şekilde yaşamaya zorlanmasını anlamıyorum. Hayat ne şekillerde yaşanır?

Ve kendi cevabını da bulmakta gecikmiyor.

Kendim de içtenlikle takip edeceğim ve sevinçle kurallarına uyacağım yönetim; ki bu yönetim çoğu kimsenin bilmediği ve yapmadığı şeyleri ve konuları benden daha iyi bilmeli ve yapmalıdır, yine de ahlaki yönü zayıf bir yönetimdir: kesinlikle adil olması için, yönetilenin yaptırımına açık ve rızasına
malik olmalıdır. Benim kişiliğim ve mülküm üzerinde hiçbir hakka sahip olmamalıdır, eğer ben razı gelmiyorsam.

[Ben kitabı bir pdften okudum, Kafekültür Yayıncılık 2013 yazıyor kapak içi sayfasında. KitapYurdu'nda bu basımı buldum 6,75 tl'ye netten alınabiliyor. Ama gördüğüm kadarıyla nette daha çok Sivil İtaatsizlik-Yürümek olarak birlikte bir basım şeklinde olan var. Zeplin Kitap'ın bu şekildeki basımını da mesela Idefix'ten 5,40 tl gibi bir fiyata sipariş verebilirsiniz. Ama kişisel fikrim, incecik bir kitap, eski kitap satan pek çok yerde gayet normal bir fiyata kolayca bulunabilir.]

3 yorum:

  1. Walden eserini Zeplin Yayınevi baskısını ikinci defa okuyup bu defa yorumladım. Yorumum ilginizi çekebilir. https://forestofnoreturn.blogspot.com/2018/09/kitap-yorumu-walden-henry-david-thoreau.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, şimdi okudum ve gayet sade ama belirtilmesi gereken noktalara dair vurgularla lafı uzatmadan diyeceğini diyen bir yorum olmuş. Keyifle okudum.

      Sil
    2. Vaktiniz ve kıymetli yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...