3 Ekim 2017 Salı

bir fotoğraf


Bu fotoğraf, bir gazete sayfası, yıllardır başucumda bir yerlerde durur. Bazen dosyamın arasında benimle birlikte oradan oraya dolaşır, bazen odamda, masamın üstünde bir kenardan bana bakar. İlk defa karşılaşmamıza dair somut şeyler hatırlayamasam da hissettiklerimi, hissettirdiklerini ona her bakışımda yeniden hatırlayabiliyorum. Zaten bu fotoğrafın bunca yıldır benimle olmasının sebebi de bu. O vazgeçemediğim duyguyu hissettirmeye devam ediyor. Çok özel bir fotoğraf değil, gösterdiği yer dünyanın en mükemmel yeri de değil. Hemen hemen hiç bir olağanüstü yanı yok bu fotoğrafın. Bir restaurantın kapısı, penceresi, ha tamam renklerin tonu güzel belki, çiçekler, sarmaşık, taş yapı. Tamam gayet estetik de duruyor olabilir. Ama benim için bunların hiçbir önemi yok, kalmıyor yani ona bakarken. Bu gazete sayfasını ilk gördüğüm günkü o duygu hepsinin önüne geçiyor. Burasının neresi olduğunun, nerede olduğunun, ne işe yaradığının hiçbir önemi yok benim için. 2009 yazıyor sayfanın bir köşesinde ama sanki onun çok daha öncesinde benimleymiş gibi geliyor. Çünkü bir şeylere dair, kendime dair, aslında hiç unutmamam gereken şeylere dair ne varsa, hepsini bu fotoğrafa yüklemişim. İlk gördüğümde de, her baktığımda da aslında uğraştığım onca şeyin, içinde kaybolduğum, debelenip durduğum onca şeyin hiçbir öneminin olmadığını; asıl önemli olanın ne olduğunu hatırlıyorum. Ben hep mutlu olmak istemişim. Sadece mutlu olmak. Bu yüzden o mutluluğu hissettiren şeylerin karşısında dikilip, bakıp durmuşum. Peşlerine düşmeye cesaretim olmasa bile bakıp durmuşum. Tüm o tarihe düşmeceler, tüm o indiana jones'luklar, at üstünde kılıç sallamacalıklar, ejderhalarla uçmalar,piramitlerde kaybolmalar, ufoların peşinden koşmalar...hepsi, her şey sadece beni heyecanlandıran, mutlu eden maceraların peşinde koşmakmış. "Macera" mutlu ediyormuş, maceranın heyecanı, bilinmezliği. Yepyeni bir yer, yepyeni şeyler keşfetmek. Bu fotoğrafı ilk gördüğümde hissettiğim de buydu sanırım. Yeni olasılıkların, yeni bir şeylerin keşfi duygusu. Sevimli, sempatik ama tamamen farklı bir dünyaya bakıyormuşum gibi. Orada, o noktada dikilmişim, önümdeki olasılıklara bakıyormuşum gibi. Gülümsüyormuşum gibi. Her zaman, en başından beri, yolumun hiçbir noktasında unutmamam şeyleri hatırlamam gerekiyormuş gibi; hep yanımda taşıyormuşum gibi. Ne olursa olsun devam etmem gerektiğini hatırlatıyor, bu yerlerin kapısına gitmekten, bunu umut etmekten hiç vazgeçmemem gerektiğini hatırlatıyor.
Ama artık çok zor oluyor. Devam edemiyorum, kötü cadı gelmiş büyüsünü üstüme salmış, öylece olduğum yerde donmuşum gibi. Tek bir parmağımı bile oynatamıyorum, hareket edemiyorum, sadece nefes alıyorum. Olduğum yerde, öylece. Artık o kadar zor ki.


[Fotoğraf, yıllar sonra nihayet araştırmaya karar verdiğimde bulduğum üzere Fransa'nın güneyinde, Nice'in kuzeydoğusunda hostel-restaurant falan. http://www.hostelleriejerome.com/ bu da web sitesi. Eğer bir önemi varsa.]

2 yorum:

  1. Ay bu otelde seni hayatının aşkı bekliyo olmasın:)) Ne dersin?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer beni sonunda en çok mutlu edecek şey oysa, tabiki öyle olsun :D
      gerçi bu da üzücü bir olasılık çünkü eğer orada bekliyorsa daha çok bekleyeceğiz birbirimizi demek bu. benim daha oralara gidebilmem için çok uğraşmam lazım :(

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...