28 Mayıs 2017 Pazar

Agatha Christie'den Doğu Ekspresinde Cinayet

İstanbul Haydarpaşa Garı'ndan kalkan Doğu Ekspresi'nin Calais vagonunda Belgrad'dan ayrıldıktan sonra gecenin bir yarısı tuhaf ve korkunç şeyler olur. Önce geceyi yaran çığlık duyulur. Sonra tren şiddetli kar ve tipi yüzünden dağ başında bir yerde durmak zorunda kalır. Sabah olup, yolcular kahvaltıya gelmeye başladıklarında gecenin olayı ortaya çıkar. Doğu Ekspresi'nde bir cinayet işlenmiştir. Cinayeti kimin, nasıl ve neden işlediğini bulmak ise trenin şansına bu yolculukta orada olan ünlü dedektif Hercule Poirot'ya düşecektir.
Dedektif Poirot ile ilk defa 1920'de The Mysterious Affair at Styles (Türkçe'de Ölüm Sessiz Geldi olarak yayınlanmış) kitabıyla tanışmışız. Bu kitaptan, 1975'te yayınlanan Curtain (Türkçe'de Ve Perde İndi olarak yayınlanmış) kitabına kadar Poirot 33 kitap ve 50'den fazla kısa hikayede daha olayları çözmeye devam etmiş. Yaratıcısı Agatha Christie bile onu çok da sevimli bulmamış ama okuyucular Poirot'yu çok sevmiş anlaşılan.
Doğu Ekpresinde Cinayet ise ilk defa 1934'te yayınlanan, Agatha Christie'nin son gaz yazmaya devam ettiği Poirot hikayelerinden biri. Diğer eserlerinden bağımsız olarak, tek başına değerlendirip, okuduğunuzda olayların gelişimi ve karakterlerin teker teker tüm hikaye boyunca işlevleri, cinayetin işlenişi ve çözümüne giden yolun, ortaya okuması oldukça keyifli bir dedektiflik hikayesi çıkardığını görüyorsunuz. Baştan sona merak duygumuzu bir anlığına bile elden bıraktırmıyor Christie. Nedenler, motivasyonlar alabildiğine mantıklı ve yerinde bir şekilde hikayenin örgüsü içinde yavaş yavaş açığa çıkıyor. Her bir tabaka kalktıkça bir miktar olayı anlamaya başlıyoruz. Ama yine de en sona kadar hikayenin bütününü Poirot bize açıklayana kadar göremiyoruz. Ki kitabın güzelliği de burada yatıyor. Son açıklamaya kadar tam olarak ne olduğunu bir türlü birleştirip de ifade edemiyoruz. Her bir sayfada, her bir karakterle, her bir açıklamayla yeni bir ipucuna yönelip, bir şeyleri çözer gibi olup, daha da çok örülüyoruz. Christie'nin Doğu Ekspresinde Cinayet'i 21.yy.ın bu, Sherlock'un binbir tonunu görmüş izleyici-okuyucusu için yüzde yüz bir değişiklik sunmuyor tabiki, o kadar çıtayı yükseltmeyeyim. Ama yine de eli yüzü düzgün, okuması keyifli; yüzyıllardır bulmaca çözmemiş beyinlerimizi birkaç saatliğine meşgul edip, tatlı tatlı olay çözdürüyor.
Agatha teyze
Şöyle güzel bir dedektiflik hikayesini kim sevmez zaten? Agatha Christie'nin kendine seçtiği bu yazım alanı ona hem edebiyat dünyasında, hem de popüler kültür içinde yaşarken de öldükten yıllar sonra da oldukça sağlam bir yer edindirmiş durumda. Çok fazla okudum dersem yalan olur bu noktada, çünkü her ne kadar çok merak etsem de Poirot hikayelerini, Christie'nin kendisi ve yaşamı beni oldum olası daha çok etkilemiş, daha çok cezbetmiştir. İlk defa gazetenin verdiği bir çizgi roman ile tanımıştım Agatha Christie'yi. On Küçük Zenci hikayesinin çizgi romanı. Kafası Antik Mısır, Eski Yunan, Sümer, Babil hayalleriyle, dolaplarda bulduğu eski dergilerdeki hayalet hikayeleriyle ve Maltepe Pazarı'ndan eve bir şekilde ulaşmış bilim dergilerinin eski sayılarındaki hiç bilmediği bilim alanlarının, çalışmalarının ışıltılarıyla dolu bir çocuk olarak o dedektif hikayesindense yazan teyzenin 85 yıla yayılan hayatı daha ilgi çekiciydi. En çok yapmak istediğim iki - hatta üç - şeyi yapıyor (yapmış) ve dibine kadar yaşıyordu bu beyaz saçlı teyze. Arkeolojik kazılarda dört dönmüş, hikayeler yazmış (ve kitapları çılgınca satıyor) ve seyahat edip durmuştu. Aman yarabbi ne müthiş bir hayattı benim için o zaman. Tabi bu elementleri dışında bir dolu kötülüğü de vardı, babasını küçükken kaybetmişti Agatha, iki dünya savaşı yaşamış ve cepheden gelen yaralı askerlerle ilgilenmişti, 36 yaşındayken kocası başka bir kadına aşık olduğu için onu terk etmişti. Ama yine de hiçbir zaman her şey tam anlamıyla kötü gitmemişti onun için. 40 yaşındayken arkeolog Max Mallowan ile evlenmiş ve o dönemde, arkeolojinin çılgın çağında o en deli höyükleri görme şansı olmuştu (Max Mallowan isminin arkeoloji veya tarihle ilgilenen biri için neler ifade ettiğini tahmin edin.). Bir de dışarıdan bakınca çok gizemli, heyecanlı, maceralı görünüyordu hayatı. Bir kere 10 günlüğüne İngiltere'de, evinin oralarda ortadan kayboluşu hikayesi, bir de İstanbul'da Pera Palas'ta kaldı mı kalmadı mı gizemi vardı. Dedim ya, en az yazdığı dedektiflik hikayeleri kadar ilginçti Agatha teyzenin hayatı.
Max Mallowan, Agatha Christie ve Leonard Woolley Ur kazısında, ey gidi günler ey.
Bu yüzden sanırım, hayat öyküsüyle daha çok ilgilendiğimden, yazdıklarına çok da girememiştim. Uzun zamandır duruyor bilgisayarda klasörü. Yaklaşık 72 tane hikayesi pdf olarak elimde ama bir türlü içimden açıp okumak gelmemişti. Ta ki geçenlerde "Murder on The Orient Express"in yeni bir uyarlamasının fotoğrafları ve haberleri gelinceye kadar. Nasıl olsa filmi gelince her türlü izleyeceğim diye hikayeyi de bir okuyayım dedim. Ama tam da bu noktada aslında teyze dediğim Christie'nin durumuna yaklaştığımı, artık benim de bir teyze olduğumu anlamam gerekiyormuş. Agatha Christie klasörümde kitabı bulup, kenara ayırdım, hah tamam okurum diye. Sonra odadaki kitaplığımda başka bir şey ararken kitabı bulmayayım mı? Varmış ya bende kitabı. Hem de 2004 tarihini atmışım ilk sayfasına. Okumuşum da yani. Ama artık hakikaten ben de bir teyze olduğumdan mı aklım artık yeni bilgiler kaydetmek için eskileri siliyor yoksa hikaye çok da akılda kalıcı gelmemiş mi zamanında, bilemedim. Neyse ki en azından film sayesinde bir kere daha okuma fırsatım oldu ve böylece, belki de ilk okuduğumda doğru düzgün hakkını verip, keyifle okumamış olduğum bir kitaba şansını vermiş oldum (belki Çanlar Kimin İçin Çalıyor'a da günün birinde bu ikinci şansını veririm, kim bilir).
Filmden bahsetmişken ufak birkaç laf da onun için edeyim. Kenneth Branagh hem yönetmiş hem de Poirot rolünü kimselere vermemiş. Onun yönetmesinden yola çıkınca da kadronun çılgın bir yıldızlar geçidi olacağı belli oluyor tabi. Haliyle Johnny Depp, Michelle Pfeiffer, Daisy Ridley, Josh Gad ve Willem Dafoe, Judi Dench gibi isimlerin yanında sanırım sırf o da oynayabilsin diye Penelope Cruz'a karakter yaratmışlar kitapta olmayan. Gerçi karakterin ismi de gene Christie'nin bir başka hikayesinden, Hercule Poirot's Christmas'tan (Türkçe'de Noel'de Cinayet olarak yayınlanmış) ama olsun, değiştirmişler işte. Bizdeki gösterim tarihi 10 kasım olarak belirlenmiş durumda.
Kitaba geri dönersek, bendeki - varlığını bile unuttuğum - basım Altın Kitaplar'ın nisan 2000 tarihli Gönül Suveren çevirisiyle 2.basımı. Altın Kitaplar'ın dizgisi bana hep çocukluğum gibi kokar, çocukken elimden bırakmadığım Mısır dolu kitaplar hep Altın Kitaplar basımıymış gibi geliyor ondan sanırım. Neyse, KitapYurdu'nda 11,70 gibi indirimli fiyata görünüyor, ayrıca ikinci el satan birçok yerde de olduğuna eminim. Bundan da uygun fiyatlara bulunabilir.

2 haziranda ekleme: Fragman gelmiş ey ahali!

2 yorum:

  1. yeni versiyon mu geliyor süper kenneth branagh'ı poirot olarak hiç düşünemesem de johhny depp ve michelle fieffer'in harikalar yaratacaklarına eminim.. rollerini tahmin ettim hemen tabi judi dench de kontes rolünde harika olacak..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. judi dench evet tam rolüne uymuş ama diğerleri bana tümden yanlış geldi, sanki sırf popüler isimler ve filme gişe yaptırmaları garanti diye seçilmiş gibi.

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...