25 Haziran 2016 Cumartesi

l'ingenuo e i problemi e questo mondo


(Dvorak eşliğinde okursanız daha az sıkıcı olur diye umuyorum.)

Hakikaten benim evlat edinilmem ne bileyim böyle bir koruyucu aile olsun veyahut da vasi falan olsun o tür bir şeylere falan ihtiyacım var. Bu dünya üstünde böyle tek başıma dolaşmamam lazım. Resmen bu yaşa kadar nasıl hayatta kaldığıma şaşırıyorum, o derece. Ben bu dünyanın işleyişini, işlerin yürüyüşünü, hayatın nasıl ilerlediğini neden bir türlü çözemiyorum, neden ayak uyduramıyorum, neden yapamıyorum yahu neden? Bugün bilgisayarı servisten alayım diye çıktım evden. Çıkmadan da telefon ettim ama telefonu bir türlü açmadılar. Dedim herhalde telefonlara bakılmıyor olur ya. İnatla çıktım evden. Otobüsle yolu yarılamıştım ki arıza teslim formunu yanıma almadığımı hatırladım ki o olmadan bilgisayarı vermeyiz demişlerdi. Hatırladığım anda kendime küfürler eşliğinde otobüsten indim, karşıya geçtim, yeni otobüs bekledim, eve döndüm. Formu alıp evden çıktım, yine otobüs beklemek üzere durağa gittim ama bu arada kalp krizi geçiriyordum az kalsın çünkü durup dururken tam da benim geçeceğim yoldaki trafik ışıkları çalışmıyordu. Halbuki bir öncekiler çalışıyordu. Hayatta beceremediğim şeylerden biri de bu karşıdan karşıya geçme meselesi zaten. Her zaman ışıklardan, üst geçitlerden geçerim çünkü mesafe-hız hesaplama algım eksilerdedir. E bir zahmet ölmemek için de tüm önlemleri alıyorum. Ama böyle zamanlarda ışık bozuksa ya da en kötüsü ışık ve geçit olmayan yerlerde geçmek zorundaysam kalakalıyorum. Olduğum yere çöküp ağlayasım geliyor, geçemiyorum. Her neyse, bir önceki ışıkta durduğu için arabalar geçebildiğim karşıya da otobüse binebildim. Servisin olduğu yere gittim, o da ayrı bir dert zaten, sanayi gibi bir yerin kıyısında, güneşin altında yürü de yürü. Ama bir gittim kapı duvar. Haftasonu kapalı olmasın mı? Bundan daha mantıklı ne olabilir değil mi? Ama benim kafam işte. Gerisingeriye otobüs beklemeye döndüm, eve geri döneceğim. Bir süre salak salak köprünün altında bekledikten sonra arkada, biraz mesafe uzakta asıl durağın olduğunu ve insanların orada beklediğini fark ettim, neyseki. Sonra otobüse bindim ama o da biraz gittikten sonra bozulmasın mı? İn, başka otobüs bekle, ona bin, eve geri dön derken akşam 5'te eve tüm günümü otobüslerde dikilerek, güneşin altında yürüyerek, sersefil halde geçirdikten sonra dönebilmiş oldum. Şahaneyim.
Haa tabi bilgisayar bozuldu ona ne diyorsunuz. Ben göbek atıyorum nasıl mutluyum yarabbim. Bu nasıl kader ya. Bu nasıl bir evren nasıl bir enerji nasıl bir nasıl. Tam ohh sınavlar da bitti, ders dönemini bitiriyorum tamam artık sadece roma'yla ilgili işlerimi hallederim, didik didik ederim her ayrıntıyı hesaplarım falan modundayım pat bilgisayar siyah ekran. Güvenli moddur cmd'dir scannow'dır her bir şeyi denedikten sonra hah herhalde bir format işini görür diyerek umutla servise teslim edince daha da bir belaya battım. 160 dolar diye yuvarlayabileceğim -bakınız kdvsi eksik bir de ba ba ba- bir rakam önerdiler harddisk bozukmuş! Kabul edersem yapacaklardı, etmedim ama öldüm öldüm dirildim allahım napabilirim diye. Elimde bilgisayar mühendisliği diploması var ama arka kapağı açsam bulamam şimdi hangisi ney. Evet utanıyorum ama bu uzun hikaye. Neyse işte son çare sorup soruşturayım nedir ne değildir dedim. Eski işyerinden arkadaşlardan bir sürü yardım önerisi geldi. Bu da ayrı bir hüzünle karışık mutluluk meselesi oldu benim için. Böylesine yardım görünce çok mutlu oldum be. Gerçi daha bir şey yaptırabilmiş değilim, bilgisayarımı alabilseydim arkadaşa götürecektim. O değil de, asıl bundan sonraki aşamada hard disk nasıl değişecek nerden bulurum sonra nasıl formatlayacağız hepsi ayrı bir uğraş. Çarşambaya da bilet aldım köye gideceğim diye, bayram kalabalığı girmeden biletimi kapıp gideyim demiştim ama bu bilgisayar ne zaman nasıl olacak, daha onunla uğraşmam lazım (Şu an normalde abimlere kullanmaları için verdiğim emektar bilgisayarımı aldım da abimden onunla idare ediyorum. Bu benim tüm visual studio debuglarımı xilinxlerimi ilk müzikleri keşfedişimi msnde gecelerce sabahlara kadar muhabbetlerime şahitlik etmiş hp bilgisayarım. En son artık 5.senesinde ısınıp ısınıp pat diye kendini kapatmaya başlayan bilgisayarım. Şu an misal altında iki üstünde bir tane buz kalıbıyla duruyoruz, klavyenin yarısını kapatıyor buz kalıbı, çok eğleniyorum yazarken.).
Roma'da ev kalacak yer bulma konusu ise ayrı bir derdim. Hayata küsme nedenim. Okulun yurdu bir şeysi yok. Bazı web sitelerine yönlendiriyor. Misal uniplaces. Orada kriterleri girip aratıyorum, aaa bir bakıyoum hibenin hepsini sadece oda kirasına vermem gerekiyor görünüyor. Tabi başka yollar da var. Mesela şimdilik hostel ayarlayıp, orada okulun panosundan gazete ilanından falan öğrenci evinde yer arayabilirim. Çok daha ucuz olur ama ben kendimi biliyorum, beceremem. Bir diğer yol, face'de falan gruplar buldum orada insanlar ilan veriyor ya da şöyle bir şey arıyorum diye yazıyor iletişiyorlar anlaşıyorlar. Ama bunlara da nasıl güvenebilirim bilemedim. Yani bir yandan acayip korkuyorum, diyorum ki tanıdığım bildiğim birileri olsa keşke şöyle gönül rahatlığıyla gitsem hatta işte türk olsa da birlikte kalacağım insan/insanlar falan. Bir yandan da diyorum ki kendini büyütmek, değişmek için gidiyorsun tam olsun bari git o ilandaki gibi iki italyan kız bir fransız erkeğin olduğu evdeki odayı tut. Her şey çok karanlık. Her şey dert şu an. Hayır hiç benimle gidecek kimseyi de bulamadım ki azcık güvende hissedeyim.
Zaten roma'daki okul da alabildiğine sallıyor beni. Daha kabul mektubunu bile yollamadılar. Hoş zaten benim de pasaportum yok. O da ayrı bir dert. Bu defter harcından muaf olmak için önce bir form doldurdum, sonra onu bölüm başkanına uzun uğraşlar sonucu iki günde ancak imzalatabildim. Sonra enstitüye imzalatmak için bıraktım, orası da iki günde imzaladı. İki imzalı formu aldım bu sefer de ana kampüsteki merkez öğrenci işlerine bıraktım ki orası da vergi dairesine yazı hazırlasın. Pazartesi bir ihtimal o yazı hazır olursa yazıyı da alıp, vergi dairesine gideceğim. Oradan da başka bir yazı alıp, emniyetten pasaport randevusu alacağım. Haa bir de bu işlerin hepsi böyle tek cümlede olmadı. Enstitüden aldığım formu defterdarlığa götürdüm, orası yok bize değil vergi dairesine dedi, vergi dairesini aradım, o kişi öbürünü öbürü diğerine bağladı, tamamen farklı bir kağıt beklediklerini anlayınca bu sefer ab ofisini aradım çökmüş halde. Valla ordaki kadının hakkını nasıl öderim bilmem. Ondan tam olarak ne yapmam gerektiğini öğrenince dedim ki ben yapmayayım valla. Ödeyeyim 87,5 tl'yi, nasıl olsa battı balık yan gider. Hatta gitmekten vazgeçeyim ne olacak kısmet değilmiş derim. Yook dedi kadın, sen şimdi git git öğrenci işlerine, ödeme o parayı daha çok para ödeyeceksin bu erasmus bitene kadar oralara sakla paranı diye diye ikna etti beni, kalktım güneşin altında yürü yürü merkez öğrenci işlerine. Orada karşılıklı iki koridorda resmen çember çizdikten sonra her bir odaya girip çıkıp sorduktan sonra bıraktım formu ki yazıyı hazırlayabilsinler.
Bir de bu insanların yardımını, güler yüzünü, sempatisini görünce yaşadığım şaşkınlık hali var tabi. Hayır gerçekten saçma bir durumdayım. Yani ben kendimi çok saf biliyorum, hemen herkese güvenirim diye kızarım hatta kendime. Hemen güvenir, güleryüz gösteririm. Ama ne hikmetse, insanlardan iyi davranış görünce de şaşkınlıktan ölüyorum. Hayır yani hemen güveniyorsam safça, iyilik yaptıklarında neden şaşırıyorum değil mi? Anlamadım valla. Misal enstitüdeki Mustafa abi. Önceki hafta o belgeleri imzalatıp yollama aşamasında çıldırdığım vakitte resmen melek gibi indi önüme. O kadar işinin arasında geç dedi şuraya, taratalım dedi belgeleri, çıktı aldırdı,..Var ya nasıl anlatırım bilemiyorum resmen o birkaç saat ağlayacaktım ellerine kapanıp, abi sen ne iyi insansın diye. İşte böyle şeyler olunca çok şaşırıyorum.
Ben nasıl kalacak yer bulacağım ya? Tüm o bavullarla çantalarla havaalanından termini'ye oradan kalacak yere nasıl gideceğim ya?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...