5 Haziran 2016 Pazar

la bugia

O kadar yoruldum ki kendime acımaktan. Farkında bile olmadan, içten içe acımaya devam ediyormuşum meğerse. Hayır daha iyiyim, daha normalim demiyordum son zamanlarda o kadar da değil ama en azından hiçbir şey düşünmüyordum. Üstüne düşünmüyordum yani. Düşünmeyince, irdelemiyor olunca, sanki biraz daha az anormalmişim gibi geliyordu. Ama sanırım o kadar ince bir ipin üstünde, o kadar uzun zamandır yürümeye, dengede kalmaya çalışıyorum ki bazen böyle günler geliyor ister istemez ve yorgunluğumun farkına varıyorum. Yanlarında olduğumda o ipin üstünde hissetmediğim sadece 3 insan olduğunu fark ettim şu son iki günde. Kendim olabildiğim demeyeceğim, diyemem, çünkü ben kendim kimim neyim bilmiyorum - ki en büyük sorun da bu - ama en azından diğer herkese, tüm dünyaya karşı takındığım o yüzlerce maskeden birini geçirmek zorunda hissetmiyorum onlara karşı. Her düşündüğümü, düşündüğüm haliyle, yan çizmeden, sivri uçlarını törpülemeden, oynadığım role uygun hale getirmeden söyleyebiliyorum onlara. Anlatabileceğim her şeyi biliyorlar ama gene de dinlemeye devam edeceklerini biliyorum. 29 yıllık hikayemi tüm ayrıntılarıyla biliyorlar ve o hikayenin uçurumlarında, dik yokuşlarında, sert tepelerinde kendimi kaybedebileceğim her noktada elimden tutacaklarını da biliyorum. Her defasında sığınabileceğimi biliyorum.
Ama gerisi. Dünyanın geri kalanına, aileme, diğer tüm arkadaşlarıma, beni tanıyan herkese yedi gün yirmi dört saat oyun oynuyorum. Bilinçli yapmıyorum bunu ama şu an tamamen anladığım üzere, sonuçta rol yapıyorum. Herkesten ayrı ayrı birşeyleri gizliyorum, her bir yerin kişinin farklı kutuları var beynimde ve hiçbirini birbirine değdirmeye, sızıntı olmamasına dikkat ediyorum. Bu o kadar yorucu ki, herkesten birşeyi gizlemek, herkese farklı bir ben sunmak, her yerde kendimin bir versiyonunu oynatmak. O kadar yoruldum ki. Keşke diyorum en başından herkese her şeyi söyleseydim. Sevdiklerimi sevdiğimi belli edebilseydim, nefret ettiklerime defol git diyebilseydim. Nasıl olurdu ki. Ne olurdu yani. Savaş mı çıkardı sanki. Ahh tabi ya rezil olurdum değil mi? Ne rezilliği allah aşkına! Sanki şu an olduğum durumdan daha rezil bir hale düşebilirmişim gibi. Sanki şu an içinde bulunduğum halden daha saçma bir halde olabilirmişim gibi. En kötüsü de herkes demiyor mu suratıma ne kadar da düşündüğünü olduğu gibi söyleyen, ne kadar da doğal bir insansın diye. Kafayı yiyorum. Yeminle çığlıkları basasım geliyor. Değilim diye bağırmak istiyorum, değilim! Neler neler gizledim sizden bir bilseniz! Neler geçiyor aklımdan bir bilseniz! Doğal falan da hiç değilim! Karşınıza geçmiş en sevimli, en tatlı insan numarasını oynuyorum. Sadece beni sevin diye. Sadece kavga çıkmasın diye. Annemlere sertmişim numarası yapıyorum, duygularım yokmuş gibi, hiçbir şekilde yıkılmazmışım gibi. Bazılarına salak numarası yapıyorum, gerçekten de salak olduğum durumlar var ama onların düşündüğü gibi değil mesela. Bazılarına önemli değilmiş gibi yapıyorum, umrumda değilmiş gibi. Ama ölüyorum o ifadeyi o kadar sabit, o kadar normal tutabilmek için. Bazılarına akıllıymışım gibi gösteriyorum, olduğumdan bin kat zekiymişim gibi. Oysaki hiçbir fikrim olmuyor. Sonuçta o kadar sevimli bir insan gibi görünüyorum ki, şimdi beni tanıyan 100 kişiye sorsak nasılım diye tek kelimeyle 100'ü de sevimli der benim için. Aa o mu, çok tatlı bir kız, çok şeker. Ya da birkaç tane ayy çok saf diye ekleyen olur, birkaçı da salak der o kesin. O mu, pek salak, herşeye gülümsüyor, biraz karşı çıksa ya. Biliyorum, yüzlerinize baktığımda benim için tam olarak ne düşündüğünüzü görebiliyorum. Karşınızda tam olarak hangi ben'i çizmişsem onu görüyorsunuz, ve o gördüğünüz şey de umrunuzda olmuyor, çünkü bir tehdit oluşturmuyor sizin için, o kadar sevimli ki burda olsa da olur olmasa da.
Neden böyle yaptım bilmiyorum. En başından neden büründüm o rollere bilmiyorum. Yine babama, çocukluğuma, beni yetiştiriş tarzlarına falan atacağım suçu ama bir noktada ipi elime alamaz mıydım? Böyle bir ailede büyürken içime dönmek yerine her defasında, dışıma patlamayı seçemez miydim? O kadar yoruldum ki. Artık o kadar şahane yalan söyleyebiliyorum ki, bazen durup kendime inanamıyorum. Bu kadar da ustalaşmış olamam diyorum her seferinde ama yapıyorum işte. Her düşündüğüm okunuyormuş yüzümden, bir de öyle derler hep. Görmenizi istediğim için görüyorsunuz o ifadeyi. Asıl görmenizi istemediğim şeyleri kırk yıl düşünseniz bilemezsiniz çünkü. Ama bundan çok bunaldım artık, çok yoruldum. Bitsin istiyorum. Bitmiyor.

5 yorum:

  1. Çok şey söylenmek istenir de nerden başlansa bilinmez ya, işte öyle bir hal şuanki durumum.
    Ne söylense yetmeyecekse eğer, belki "buradaydım, okudum ve seni anladım" demek bir nebze soluk verir diye düşündüm. Umarım verir :)

    YanıtlaSil
  2. Herşeyin bir ömrü var.Umarım senin bu durumunda hemen biter :)

    YanıtlaSil
  3. Kendimi buldum içinde..çok güzel yazıya aktarmışsınız, insanın kendine bile dile getirmekten yorulduğu gerçekleri :(

    YanıtlaSil
  4. İŞlk yoruma verdi, teşekkür ederim demişsin ya, nedense yazdıklarından sonra sırf okuyucuyu kırmamak için böyle bir cevap yazdığını düşündüm:P
    Harbi yorucu ya, nasıl baş ediyosun,neden diye sormuşsun ama ben cevabını bildiğini düşünüyorum. Yani bi sebebi olmalı. Çok kolay arkadaş edindiğini yazmışsın ya başka bir yazıda, insanlar seni sevsin diye yapmış olamazsın ama artık herkese gerçekte ne olduğunu anlatırsan tabii ciddiyetini bilmiyorum bu gerçeklerin, bu insanları daha çok kırabilir, güvenlerini zedeleyebilir, umarım olmaz ama en ağırı da seni sevmekten vazgeçebilirler. Hepsi risk dahilinde. Diliyorum em kısa zamanda kurtulursun bu karmaşadan.

    YanıtlaSil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...