22 Kasım 2015 Pazar

inanimis

Galiba çatlayacağım ortadan ikiye. Hatta patlayacağım oturduğum yerde. Şu son iki ay nasıl geçti bir bilseniz. Şöyle Truman Show misali yukarıdan, etraftan izleseydiniz bir şu son iki ayımı..Hiç bitmeyen bir döngü gibi, her sabah güneşle kalkıp aç bilaç bilgisayarın başına oturup, mütemadiyen ödev yapıyorum, sunum hazırlıyorum, çeviri yapıyorum, makale okuyup not çıkarıyorum. Saat 10-11 civarı yengemle yeğenim kalkıyor, kahvaltı hazırlıyoruz, yeğenim etraftaki herşeyi dağıtıp bir saniye bile yerinde durmazken hem ona göz kulak olup bir şeyler yemesini sağlamaya çalışıyoruz. Sonra gerisingeri bilgisayar başına. Saati geldiğinde kalkıp koşturarak trene yetişiyorum, okula gidip derse giriyorum. Dersten çıkıp, havasız trene koşturup yine eve girdiğim andan itibaren bilgisayarın başına oturuyorum. Gecenin dayanabildiğim vaktine kadar devam edip, sabah yine aynı döngüye uyanıyorum. Bazı günler erkenden kalkıp, kütüphaneye koşturuyorum. Daha kapıları yeni açarlarken geçip, tonlarca kitabı masamın üzerine istifledikten sonra yine ödeve devam ediyorum. Ders saati gelene kadar, nerede olduğumu unuttuğumda kütüphanenin hemen dışındaki sokağın otopark görevlisinin "buraya buraya hooop" bağırışlarıyla ayılıyor, derse koşturuyorum. Bazı günlerse sabahın köründen gecenin bir vaktine kadar ders oluyor, tüm gün o 50lerden kalma binanın morg gibi soğuğunda dersten derse koşturuyorum. Gecenin o vakitlerinde eve döndüğümde de döngü devam ediyor, eve girip ödev yapmaya devam ediyorum.
Bir türlü çözemiyordum ilk başlarda neden bir türlü bitmiyor diye. Yani altı üstü ödev yapıyorum, ders çalışıyorum, neden bitmiyor? Bir ödevi elinize alırsınız, başlar, yapar ve bitirirsiniz. Normali budur. Ama benimkiler bir türlü bitmiyor. Materyal topluyorum, kaynak buluyorum, okuyorum, yazıyorum, sunuma döküyorum, çeviriyorum, ama bitmiyor. Bir türlü bitmiyor. Hafta içi abimler tv izliyor, ben ödev yapıyorum. Yeğenim devamlı yanımda, dibimde, sandalyemde, yatağımda üstünde zıplıyor. Ben ödev yapıyorum. Hafta sonu oluyor, abimler hadi dışarı çıkalım diyor, bir kere bile olsun tamam demedim. Ödev yaptım. Her hafta 6 ayrı derse giriyorum. 3 tanesi için ikişer, 1 tanesi için tek bir konu araştırıp, sunum yapıyorum. Bir tanesi için her hafta tonlarca makale okuyorum. Bir tanesi için de her hafta binlerce sayfa ingilizce-türkçe birebir çeviri hazırlıyorum. Ve bunların hepsi aralık ayının son haftasına kadar sürecek. Sonraki iki hafta boyunca da sınavlar olacak. Bir de bir ara onlara çalışmam lazım tabi.
Galiba kafam bir gün paaat diye etrafa parçalar saçarak parçalanacak. Belim, boynum, bacaklarım her yerim ağrıyor artık bilgisayar başında oturup, ellerim klavyede, gözlerim ekrana sabitlenmiş halde durmaktan. Aylardır yürüyüşe, koşuya çıkmadım. Kendimle iki saniye baş başa kalıp, şöyle boş boş bakmadım etrafa. Sadece banyo yaparken bir de yemek yerken ödev yapmıyor oluyorum. Ha bir de uyurken. Ama bunlarda da hep kendi kendime sunum provası yapıyorum, başka hangi kaynaklara bakacağımı planlıyorum, metnin neresine ne ekleyecektim onu düşünüyorum. Ve biliyor musunuz, bu hayatın bir saniyesinden bile en ufak bir zevk almıyorum.
Çünkü sevdiğim şeyleri öğreneceğimi düşünürken, onların yanında milyonlarca saçma ayrıntıyla ve gereksiz işle uğraşmaktan ne yaptığımı, ne yapıyor olduğumu analiz edip de zevk alacak duruma gelemiyorum. Devamlı koşturuyorum, devamlı meşgulüm. Ne yediklerimin farkındayım, ne içtiklerimin. Sadece midem ağrımaya başladığı için bir şeyler atıştırayım diye ne bulduysam yiyorum. Çoğu zaman banyo yapmak aklımın ucuna bile gelmiyor.
Ben neden bu kadar salak bir insanım ya. Pes artık bana. Bir insan kendine ancak bu kadar eziyet edebilir kendi eliyle. Başıma açtığım şu duruma bakın. Bir yüksek lisansı bile insan gibi yapamıyorum. 6 ders almak nedir ya?! Kendini böyle bir ota sarmak da nedir? Yaşım 30'a geliyor diye hemen hepsini alıp, halledip gideyim düşüncesi mi?
Oysa çok mutlu olacağım artık düsturuyla yola çıkmadım mı ben? Artık sadece kendimi mutlu etmek için yaşayacağım diye yakmadım mı tüm köprüleri? Ben niye habire kendime böyle şeyler yapıyorum ya?
Galiba patlayacağım. Dışarıda kocaman bir dünya, bir dolu insan, bir dolu yapacak şey, bir dolu görecek yer...ben oturmuş aylardır, nefessiz bir şekilde ödev yapıyorum. Ne yararı var?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...