9 Mart 2013 Cumartesi

Çeyrek yüzyılıma veda ederken : Bir Amerika Yolculuğu Bölüm IX

NY'daki 4.günümüze artık oradaki son günümüz olduğunun bilinciyle başladık. Erkenden yola çıkıp, bu sefer Central Park'ın diğer yanındaki büyük müzeye - American Museum of Natural History'ye gittik. Metronun mavi hattına bindiğinizde dosdoğru müzenin durağına götürüyor, kaçırmadan inmeniz gerek yoksa bizim gibi kendinizi Harlem'de bulabilirsiniz.
American Museum of Natural History, çevirirsek Amerikan Doğal Tarih Müzesi gibi tuhaf birşey oluyor, Ben Stiller'ın oynadığı 2006 tarihli film "Night At The Museum"daki müze oluyor. (http://www.amnh.org/)Filme bayılırım bu arada onu da diyeyim :) Müze aralarında pek çok ünlü Amerikalı'nın da bulunduğu kalabalıkça bir insan topluluğu tarafından 1896'da kurulmuş, 1877'de ise Viktoryen Gotik stilindeki ilk binası açılmış.
Biz metroyla müzenin durağında inince ilk şaşkınlığımızı yaşadık. Öyle bir kalabalık ki, daha sonraki günlerde Orlando'da Harry Potter World'de görececeğimizin ilk sinyalleri gibi birşeydi. Metrodan hep birlikte indik zaten, hep birlikte müzenin girişine yöneldik. Bu bina The Met'ten daha da güzeldi. İçerik olarak The Met benim için en güzel hayalleri barındırıyorsa, AMNH de en eğlenceli şeyleri barındırıyordu.
AMNH'nin girişinde biz gittiğimizde belki de noel ya da yılbaşından dolayı karşılık konmuş iki tane dinozor şeklinde çam ağacı vardı, pırıl pırıl ışıklandırılmıştı. Onların ortasında, merdivenlerin başlangıcında da zaten Theodor Roosevelt'in at üstünde heykeli var. Yanlış hatırlamıyorsam buraya da girmek için bilet aldık içerideki kiosklardan ama ne kadardı bilemedim şimdi. Sitesinde 19 dolar yazıyor general admission'a. Biz de o kadar verdik herhalde. Bu seçim bilet müzenin 45 salonunu ve The Rose Center for Earth&Space kısmını kapsıyor. Müzede böyle çeşitli gösteri türü şeylerin olduğu merkez denilen yerler var. Oralar için ayrı bir giriş seçimi yapıyorsunuz biletle ilgili.
Giriş katında duvarlarda her yanda Roosevelt'in sözleri karşılıyor insanı. Gençliğe hitabe türü bir şey bile gördük biz :) Müzenin 4 katı var girişle birlikte, bir de tabi girişin altı. Dinozor kemiklerinden gerçek boyutunda modelleri, diğer tüm jura devri canlıları, tüm dünyadan nadir bulunan hayvanlar, böcekler, kuşlar, tarihöncesi heykelleri ve sanat eserleri...Ayrıca şöyle bir güzelliği de var ki buranın, dünya üzerindeki her bölgeyi ayırıp, kültürlere göre zaman zaman gerçek boyutlu modellerle insanları bulundukları döneme ait ortamda, o dönem giysileriyle ve evleriyle, eşyalarıyla canlandırmış, sergiliyor olmaları. Yazı yazan Uzak Doğulu amcalar, bir kış gecesinde avlanan tilkiler, başlıklarını takmış kızılderiler, köy maketleri...Tam bir cümbüş. Zaten tüm amerika çoluğunu çocuğunu almış müzeyi dolanıyor, bazı şeyleri görebilmek için vitrinlere yanaşabilmeyi bekledik çoğu zaman. Bir de hayvanların gerçek modellerinin olduğu vitrinlerin orası çok dar ve karanlık, klostrofobikler için tam bir cehennem. Bebek arabalı aileler de cabası.(şuradan müze haritasını indirilebiliyorsunuz http://www.amnh.org/plan-your-visit/download-museum-map)
Müzede neredeyse 4-5 saat geçirmişiz biz o gün. Akşamın 5'inde çıkıp Times'a döndük yine. Dönerken de Nihan NY'den bir pizza yemeden gitmeyelim dedi. Bir süre dolanıp pizzacı aradık, aramayınca pıt pıt önümüze çıkan pizzacılar ortalıkta yoktu. Sonunda West 41th Street'teki Pronto Pizza'ya girdik. Tam filmlerdeki ortamdı, ipincecik hamurun üzerine çeşit çeşit malzemeli pizzaların peynirini sündüre sündüre yiyen NY insanları. Ben garanti olsun diye ıspanaklı pizza aldım, birer kocaman dilim şeklinde alıyoruz zaten. Ama ne yalan diyeyim burada, Ankara'da Anıttepe'deki New York Pizza'da yediğim pizzalar çok daha şahane.(http://www.prontopizza41st.com/)
NY'daki son akşamımızda bir de M&M'in mağazasında çılgınlar gibi dolaşıp, bir sürü şekerleme aldık. İlk Türk'lerle karşılaştığımız yer de orasıydı, yangından mal kaçırır gibi şeker doldururken. Güzel şeyler bu M&M'ler. Çok aşırı tatları olduğundan değil elbet, olayı çözdüklerinden. Satış, sergileme ve sunuş şekillerinden her şey. Yoksa bonibon da güzel birşey.
Ertesi gün gecenin bir vakti otelden özel bir arabayla - otelin shuttle'ını işleten hintli aileyle anlaşıp edindiğimiz bir taşıt ve şöfor - JFK'e gittik. Sabahın 6'sındaki Orlando uçağımız için. NY'dan aklımda binbir güzellik dolu şeyle ayrılıp, hayallerimin tavan yaptığı noktaya Hogwarts'ı göreceğim, kaymak birası içebileceğim yere gitmek üzere.

2 yorum:

  1. İlk Türklerle M&M'de karşılaşmadık. Birinci gün otobüs durağında karşılaşmıştık. Daha sonra müzelerde Türkçe konuşan insanlar duyduk.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. haa doğru ya ben o kadını unutmuşum. ama müzelerdekileri hatırlamıyorum hiç.

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...